GEZİ KÖŞESİ

PROF. DR. AYSEN TOKOL

  • ANA SAYFA
  • ÜLKELERŞEHİRLERGALERİ
  • LİNKLER

 

                        

BELÇİKA

belçika haritası 1 resimleri

 

Belçika veya resmi adı ile “Belçika Krallığı (Kingdom of Belgium) ”  Batı Avrupa’da yer alır.  Hollanda,  Fransa,  Lüksemburg ve Almanya ile komşudur.  Kuzey Denizi’ne kıyısı bulunur.  30.528 km²  yüzölçümüne sahip küçük bir ülkedir.  Tarihsel olarak Hollanda ve Lüksemburg ile birlikte   “Alçak Ülkeler (Low Countries)” olarak bilinir.

Alçak Ülkeler’de tarih öncesi çağlarda yaşayan kavimlerle  ilgili  bilgiler sınırlıdır. Roma İmparatorluğu M.Ö. 57-50 yılları arasında  Galya’yı (Fransa, Kuzey İtalya, Belçika, İsviçre’nin batısı, Hollanda’nın bazı bölümleri, Almanya’nın Ren Nehri’nin batı kıyısındaki bölgelere tarihte verilen ad) işgal ettiğinde, bölgede  “Kelt Belgae”, “Germen Frisian” ve “Germen Batavi” kavimleri ile karşılaşmıştır.  İmparatorluk  Belgae (günümüz Belçika) topraklarını ele geçirmiş, bu toprakları “Gallia Belgica” eyaletine bağlamış, Ren  Nehri  imparatorluğun kuzey sınırını oluşturmuştur. Ancak Kuzey Fransa, Güney Belçika, Güneybatı Hollanda’dan geçen Scheldt Nehri’nin kuzey kıyısında bulunan Frisian toprakları ile günümüzdeki Güney Hollanda’nın nehir kıyılarında yaşayan  Batavia kavmine ait topraklar  Roma işgali dışında kalmıştır.

Kavimler göçü Roma İmparatorluğu’nun bölünmesine daha sonra Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olmuş, göç sonucu Avrupa’ya gelen German kavimlerden bir bölümü  ilkçağın sonunda Frank  çatısı  altında toplanmış, Gallia Belgica eyaletine yerleşmişlerdir. Franklar daha sonra  güneye yönelerek  Belgea topraklarında Frank “Merovenj (Merovingian) Hanedanlığı’nı” kurmuşlardır. Günümüzdeki Orta ve kuzey Almanya bölgesinde  “Saksonlar”,   Hollanda’nın kuzey sahillerinde   “Frisianlar”  hakimiyet kurmuşlardır. Merovenj Hanedanlığı’ndan sonra Frank “Karolenj (Carolingian) Hanedanlığı” güç kazanmış, Charlemagne döneminde 785 yılında Doğu Hollanda ve Frisianlar Karolenj Hanedanlığı’nın  egemenliği altına girmiştir. Chalemagne İtalyan Lombardları ve Kuzey Saksonları yenerek büyük bir imparatorluk kurmuş, Hıristiyanlığın tüm Avrupa’ya yayılmasını sağlamış, Papa tarafından  ilk Kutsal Roma German  İmparatoru olarak ilan edilmiştir.   Ölümünden sonra imparatorluk Fransa, Almanya ve Alçak Ülkeler olarak üçe bölünmüştür.

Alçak Ülkeler IX. ve X. yüzyıllarda Fransız krallar ve Alman İmparatorlar tarafından yönetilmiş ancak güç yerel soyluların elinde olmuştur. XI. yüzyılda yüzlerce şehir kurulmuş, bu şehirlerin bir bölümü  imparatorlardan sağladıkları imtiyazlarla zenginleşmişlerdir.    1433 yılında Belçika ve Hollanda’nın büyük bölümü “Burgundy Düklüğü’nün (Burgonya Düklüğü)” yönetimi altına girmiştir.

XVI. yüzyılda savaş ve miras yoluyla Alçak Ülkeler  İspanya ve Kutsal Roma Germen İmparatoru V.Charles tarafından  ele geçirilmiş, V.Charles 1555 yılında Alman topraklarını ağabeyine, İtalya, İspanya ve Alçak Ülkeleri oğlu II. Philip’e vermiştir. Koyu Katolik olan II. Philip tarafından Protestanları sindirmek için yapılan düzenlemeler  büyük bir isyana yol açmıştır.   1579 yılında Alçak Ülkeler bölünmüş, Protestan ve isyancı 7 Kuzey eyaleti (Holland, Zeeland, Utrecht, Groningen, Friesland, Overijsse, Gelderland)  günümüzdeki Hollanda’nın temelini oluşturan “Utrecht Birliği’ni” kurmuşlardır. 1581 yılında  birliğin adı “Yedi Birleşik Eyaletler/İller Cumhuriyeti- Birleşik Eyaletler/İller  (The Republic of the Seven United Provinces/United Provinces )” olmuştur. Birleşik Eyaletler 1795 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Alçak Ülkeler’in  güney eyaletleri ise aynı yıl “Arras Birliği Anlaşması’nı” imzalayarak II.Philip’e bağlılıklarını bildirmişler. Katolik olarak kalmış, İspanya ile uzlaşmış, günümüzdeki Belçika’nın temelini oluşturmuşlardır.

1618-1648 yılları arasında yapılan ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı, temelde Protestan Katolik mücadelesi gibi görülse de  siyasi yönü  bulunan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na bağlı  kralların farklı taraflarda savaşması nedeniyle bir iç savaş niteliği taşıyan “Otuz Yıl Savaşları” sırasında İspanya başarısız olmuştur. “Westphalia Anlaşması” ile savaş sona ermiş, İspanya Birleşik Eyaletler’in bağımsızlığını kabul etmiş, anlaşma sonrası “Scheldt Nehri” ağzının  kapatılması Antwerp,  Ghent ve Brugge ticaretini olumsuz yönde etkilemiştir.

   

Belçika 1579-1713 yılları arasında  Habsburg İspanyası, 1713-1794 yılları arasında Habsburg Avusturyası tarafından yönetilmiştir.  Bu dönemde Belçika  büyük gelişme göstermiştir. “1789 Fransız Devrimi” Belçikalıları etkilemiş, reform ve bağımsızlık taleplerini arttırmıştır. Belçika 1794 yılında “I.Fransız Cumhuriyeti” tarafından işgal edilmiştir.

“Napolyon Bonaparte” 1815 yılında “Waterloo Savaşı’nda” yenilmiş aynı yıl   yapılan  “Viyana Kongresi’nde” kuzey ve güneydeki Alçak Ülkeler’in birleştirilmesi kabul edilmiştir. Belçika ile Hollanda birleşmiş, “Birleşik Hollanda Krallığı” adını almış,   özerk Lüksemburg Büyük Dükalığı   bu ülkeye bağlanmıştır.

1830 yılındaki ayaklanmadan sonra Belçika 21 Temmuz 1831 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir.  I.Léopold kral olmuş, meşruti monarşi kabul edilmiştir. Ülke özellikle II. Léopold döneminde ekonomik ve sosyal alanda büyük gelişme göstermiştir. “Berlin Kongresi’nde” Afrika’daki Kongo’nun yönetimi II.Léopold’un mülkiyetine verilmiş, kralın buradaki uygulamaları üzerine ülkenin denetimi Belçika’ya bırakılmıştır.    

Belçika I.Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmasına rağmen kuzeydeki “De Panne” dışında 1914-1918 yılları arasında  Almanya tarafından işgal edilmiş, Batı Cephesi savaşlarının çoğu ülkenin batısında yapılmış, ülke savaştan büyük zarar görmüştür. “1918 Versailles Barış Anlaşması” ile güneydoğudaki Almanca konuşan Eupen-Malmédy Belçika’nın denetimine verilmiştir.  Ülke 1940-1944 yılları arasında tekrar Almanya tarafından işgal edilmiştir. Savaş sonrasında Almanya ile işbirliği yapan Kral III. Léopold’a karşı genel grev yapılmış, kral 1951 yılında tahttan feragat etmiştir. Eski Belçika sömürgeleri olan günümüzde  “Kongo Demokratik Cumhuriyeti” olarak tanınan Belçika Kongosu  1960 yılında,   Ruanda-Urundi de 1962 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında ülkede dil konusunda Flaman ve Wallon’lar arasında yoğun tartışmalar yaşanmış, 1970-1994 yılları arasında yapılan anayasal düzenlemelerle üç ayrı bölgeye sahip federal bir devlet sistemi oluşturulmuştur. Ancak yapılan düzenlemelere rağmen  Wallon’lar ve Flaman’lar arasında mücadele günümüzde de devam etmekte, gelecekte bu mücadelenin ülkenin bölünmesine yol açacağından endişe edilmektedir. Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinden biri olan Belçika; Hollanda ve Lüksemburg ile birlikte Benelüks (Benelux) Topluluğu ve AET kurucu üyelerindendir.

Belçika meşruti monarşi ile yönetilir. Federal bir devlet olan ülke; 10 eyalete bölünmüştür. Anayasal düzenleme gereği Flaman, Wallon ve Alman topluluklarından,  Flaman, Wallon ve Brüksel Başkent bölgelerinden oluşur. Başkenti Brüksel’dir. En önemli şehirleri arasında Brüksel, “Antwerp”, “Ghent”, “Liége”, “Leuven” ve “Brugge”   yer alır.

Nüfusu yaklaşık 11 milyon civarındadır. Nüfus yoğunluğu fazla olan ülkelerden biridir. Nüfusun %58’i Flaman, %31’i Wallon, %11’i diğerlerinden oluşur. Nüfusun %92’si Belçikalı, kalanlar İtalyan, Fransız, Hollandalı, Fas, İspanyol, Türk ve Alman’dır.  Nüfusun %75’i Katolik, kalanı diğer dinlerdendir.

Belçika’da ülkenin tarihi yapısının etkisiyle farklı diller konuşulur. Flamanlar tarafından Felemenkçe (lehçe Flamanca), Wallonlar tarafından Fransızca, Almanlar tarafından Almanca konuşulur. Flemenkçe Flaman, Fransızca Wallon, Brüksel Başkent Bölgesi’nde de her iki dil resmi dil olarak kabul edilir. Wallon bölgesi sınırları içinde olmakla birlikte Almanya sınırına yakın bölgede yaşayan küçük Alman topluluğunun resmi dili Almanca’dır. Ülkede Flemenkçe  konuşanların oranı  %59’dur. Eğitim seviyesi çok yüksek olan ülkede İngilizce  bilenlerin oranı çok yüksektir. Bu nedenle seyahatiniz sırasında dil sorunu ile karşılaşmazsınız.  

Belçika  oldukça sert bir iklime sahiptir. Yaz aylarında sıcaklık 20 derece civarında, kış aylarında oldukça soğuktur. Her mevsim yağmurludur. Bu nedenle ülkeye  giderken yanınıza mutlaka bir şemsiye ve yağmurluk,  kış aylarında gidecekseniz kalın giysiler, yaz aylarında gidecekseniz kalın bir kazak almanız gerekir.

Ülke ekonomisi hizmet, sanayi ve dış ticarete dayanır. Kobalt, magnum, germenyum gibi madenlerle, ham petrolün işlenmesi ülke ekonomisinde önemli yer tutar. Sanayi gelişmiştir. İşgücünün %70’den fazla hizmet sektöründedir. Tarımda çalışanların oranı %1’e kadar düşmüştür.

Belçika’nın para birimi Euro’dur. Kredi kartı kullanımı yaygındır. Ülkeden hediyelik eşya olarak çikolata, Tenten maketleri ve çizgi romanları, ülkeye özgü dantel örtüler, dantel süs eşyaları ve bira satın alabilirsiniz. Ülke adeta bir çikolata cennetidir. Ülkenin hemen her köşesinde vitrinleri adeta bir tablo görünümünde olan çikolata dükkanları bulunur. Bunların vitrinlerinde çikolatadan yapılmış yüzlerce farklı ve ilginç maket bir arada yer alır. Çikolata seviyorsanız bu lezzetli çikolataları yemeye doyamazsınız.  

Belçika mutfağı Fransız mutfağından etkilenmiştir. Deniz ürünleri kullanımı yaygındır. Patates Belçika mutfağında önemli yer tutar. Patatesten yapılmış yüzlerce yemek çeşidi bulunur. Sokaklarda sık sık farklı büyüklükte kesilmiş, külahlar içinde patates kızartması satan yerler ve bunları büyük bir iştahla yiyen insanlarla karşılaşırsınız. Belçika birbirinden lezzetli çikolatalı pastaları, kekleri  ve waffle ile tanınır. Sokaklar  mis gibi waffle kokar.  İsteğinize göre çikolata, vanilya veya karamel sosu ile hazırlanan waffle inanılmaz lezzetlidir. Bu kadar lezzetli waffle Türkiye’de yiyemezseniz. Küçük çikolatalı kurabiyelerle, çikolata ile servis yapılan sıcak çikolata da çok lezzetlidir.  

Belçika’da içecek olarak bira kullanımı yaygındır. Ülke adeta bira cennetidir. Bira satan dükkanlarda yüzlerce çeşit bira bulunur. Küçük birahanelerde bile  30’dan fazla  bira çeşidi bulabilirsiniz.  Ülkede farklı damak tadına hitap eden 400’den fazla bira çeşidi bulunur. Biralar;  buğdaydan yapılan beyaz bira (blanche) ile meyveli biralardan (kriek) oluşan alkol oranı düşük biralar, normal biralar ve alkol oranı yüksek biralar olarak gruplanır. Farklı bir lezzet için beyaz bira ile meyveli biraları deneyebilirsiniz. Alkol oranı yüksek biraları denerken dikkatli olmanızda yarar vardır. Biralar genelde yanında  krem peynirli küçük ekmek dilimleri veya peynir tabağı ile servis yapılmaktadır. Her biranın kendine özgü bardağı bulunur.  “Duvel”, “Chimay”, “Kwak” ve “Hoegaarden” tanınmış bira markalardır. Belçika biraları ile ilgili bilgi edinmek isterseniz  Brüksel’de La Grand Palace yer alan “Belçika Bira Müzesi’ni ”  ziyaret edebilirsiniz.

Belçika oldukça güvenli bir ülkedir. Ancak kalabalık yer ve yoğun saatlerde dikkatli olmanızda yarar vardır.   

Aşağıda Belçika’da görme olanağı bulduğum Brüksel, Ghent, Brugge hakkında kısa bilgiler verilmektedir.

BRÜKSEL-BRUSSELS
Brüksel  Belçika Krallığı’nın,  Brüksel Bölgesi’nin  ve Avrupa Birliği’nin  başkentidir.  19 belediyeden oluşur. Şehrin toplam nüfusu bir milyonun üzerindedir. Şehir  nüfusunun %30’unu yabancılar oluşturur. Belçika Avrupa Birliği ülkeleri içinde en kolay vatandaşlık hakkı tanıyan ülke olduğu için 1960 sonrası şehir adeta bir göçmen cenneti olmuş, şehre önce Faslılar,  Kongolular, çoğu Afyon ve Emirdağ kökenli Türkler ve diğer Afrikalı ve Asyalılar gelmiştir. Bunları  Avrupa Birliği’nin üç ana organının  ve Nato Merkez Karargahı’nın, çok sayıda uluslararası örgüt ve Çok Uluslu Şirket’in  Brüksel ‘de bulunması nedeniyle şehre gelenler izlemiştir. Bu nedenle şehirde gezerken sık sık Türkçe veya farklı dillerde konuşan çok sayıda insana  rastlayabilirsiniz. Şehirde  Faslılar, Türkler, Kongolular, diğer Afrika ve Asya ülkelerinden gelenler,  AB, Nato çalışanları ve Belçikalılar farklı mahallelerde oturmaktadırlar.  Bu mahallelerin görünümü mahallede yaşayanların gelir ve kültür düzeyine göre birbirinden oldukça farklıdır. Bazı mahalleler  inanılmaz derece kötü  ve bakımsızdır. Türkler genelde şehrin “Schaerbeek” bölgesindeki mahallelerde  yaşamaktadırlar.  
Brüksel’in tarihi konusundaki bilgiler farklıdır.  Şehrin adına  ilk olarak 695 yılında bir piskoposluk belgesinde “Broucsella” olarak  rastlanmaktadır. Broucsella “bataklıktaki ikametgah” anlamına gelmektedir.  Şehrin resmi kuruluş tarihi ise  Senne Nehri’nin kolları tarafından çevrelenmiş  küçük ada ve kum yığınları ile dolu  bataklık alandaki  adalardan biri üzerine ilk kalenin yapıldığı 979 yılı kabul edilmektedir. Bu kaleden sonra 1047 yılında “Counderberg Tepesi’nde” bir kale daha inşa edilmiştir. Şehir XII. yüzyılda ticari konumu, değerli maden işleme ve tekstil üretimindeki başarısı  ile gelişmiş  ancak daha sonra bu alandaki üstünlüğünü kaybetmiştir.   XV. yüzyılda Burgundy-Bugonya Düklüğü döneminde  yeniden zenginleşmiş, 1695 yılında XIV. Louis tarafından bombalanmış, 1830 yılında Belçika Devrimi Brüksel’de başlamış, II. Léopold döneminde şehir büyük  bir gelişme göstermiştir.   

Türkiye’den Brüksel’e uçakla  yaklaşık 3.5 saatte gidebilirsiniz. Havaalanından şehre trenle  ulaşabilirsiniz. Taksi pahallı bir seçenektir. Taksi şoförleri taksimetrede belirtilen miktarı dikkate alarak, sizden bunun %10-%15 oranında bahşiş vermenizi bekler.

Brüksel keşfedilmesi kolay bir şehirdir. Şehir merkezini; çok iyi düzenlenmiş, metro hatları ve tarihi yerlerle ilgili gereksinim duyacağınız bilgilerin bulunduğu harita yardımıyla  yürüyerek, şehrin diğer yerlerini  metro, otobüs, tramvay gibi kamu ulaşım araçlarını kullanarak  kısa sürede gezebilirsiniz. Tüm kamu araçlarında tek tip   bilet geçerlidir. Biletinizi istasyon veya araç içinde bulunan kutularda damgalattıktan sonra bir saat içinde tekrar kullanabilirsiniz. Şehirde uzun süre kalacak veya kamu araçlarını çok kullanacaksanız toplu bilet almanızda yarar vardır. Otobüs şoföründen alacağınız tek bilet toplu bilete göre daha pahallıdır. Taksi şehir içi ulaşım için daha pahallı bir seçenektir. Taksilere binmek için taksi duraklarında beklemeniz gerekir. Ayrıca üç tren istasyonu bulunan Brüksel’de “Merkez Tren İstasyonu” önünden kalkan veya otelinizden sizi alan “Brussels City Tours” ile şehri ve civarını kısa sürede dolaşabilirsiniz. Yerel tur şirketinin Hop on –Hop off araçları   şehri gezmek için idealdir. Şirket  Ghent, Brugge, Antwerp, Waterloo, Amsterdam ve Lüksemburg’a uygun fiyatlı günlük turlar düzenlemektedir.  Ayrıca trenle ülkenin diğer şehirlerine, Amsterdam, Lüksemburg ve Paris’e çok kısa sürede güne birlik gidip dönebilirsiniz.

Brüksel’de tüm tabelalar Flemenkçe ve Fransızca yazılmıştır. Grand Palace Belediye Binası’nda bulunan Turizm Bürosu’ndan veya otelinizden  alacağınız haritalarda da her yerin adı hem Fransızca hem Flemenkçe belirtilir.  Aynı yer için farklı isimler kullanıldığından  size karışık gelebilir.  Ayrıca Brüksel’in tarihi bölgesindeki sokaklar ve binalar hala şehrin ticari merkez konumunu kazandığı dönemlerdeki isimleri ile adlandırılırlar. Fransızca biliyorsanız sokak ve binaların ilginç  isimleri ilginizi çekebilir. 

Brüksel merkezi Alt ve Üst Şehir olarak bölünür. Alt Şehir geçmişte bataklık olan, daha sonra kurutulan, 1867 yılında başlatılan çalışmalarla Senne Nehri’nin tuğla kemerler altına alındığı, geçmişte işçi ve göçmenlerin yaşadığı, ticaretin kalbi olan bölgedir. Üst Şehir tepelik alanda   kurulu birçok noktasından çok güzel Alt Şehir manzarası görülen   geçmişte aristokrasinin yaşadığı bölgedir.  

Brüksel’in merkezi ve en güzel yeri Alt Şehir bölgesinde bulunan  “La Grand Palace -Grote Markt” olarak adlandırılan muhteşem  meydandır. Meydana otobüs, tramvay veya sarı 1A ve kırmızı 1B metro hatları ile “De Bruckère”,  veya “Gare Centrale”  istasyonlarında inerek, kısa bir süre yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Şehre komşu ülkelerden trenle gelmişseniz “Gare Centrale” meydana yürüyüş mesafesindedir.   

La Grand Palace  etrafında taş işçiliğinin muhteşem örnekleri ile yapılmış, yan yana dizili birbirinden güzel binalar, binaların alt katlarında  restaurant, cafe ve çikolata dükkanları ve birahaneler yer alır. Sokak ressamları, sokak  sanatçıları ile  gece ve gündüz kalabalık ve inanılmaz güzel olan   meydanda bir cafe veya birahanede  oturarak etrafı seyretmek çok keyiflidir.  Sadece La Grand Palace ve çevresini görmek için bile Brüksel’e seyahat edilebilirsiniz.

La Grand Palace XII. yüzyılda şehrin ilk pazar yeri olmuş, XV.yüzyılda Belediye Binası ve lonca binalarının yapılması ile büyük önem kazanmıştır. 1695 yılında XIV.Louis tarafından  bombalanmış, beş yıl içinde XVII. yüzyıl mimari tarzı ile yeniden inşa edilmiştir. Dikdörtgen şeklindeki meydanın en önemli binası Gotik “Belediye Binası’dır (L’ Hôtel de Ville)” Binanın yapımına  1401 yılında başlanmış, önce sağ kanadı yapılmış daha sonra kulesi ve sol kanadı tamamlanmıştır. 1695 Bombardımanı’nda kulesi dışında  yıkılmış, yeniden yapılmıştır. 96 metre yüksekliğindeki muhteşem kulesinin  üzerinde şeytanı yenen “Saint Michel”  heykeli bulunur. Binanın giriş kapısının etrafında sekiz peygambere  ve binanın cephesi üzerinde şehrin önderlerine ait  heykeller yer alır. Dışı kadar turlarla gezebileceğiniz  içi de muhteşem olan binanın oda ve koridorlarının duvarları resimler, heykeller, loncaları temsil eden duvar halıları ve lonca armaları ile süslüdür. Binada Turizm Bürosu bulunur.

Meydanda birbirinden güzel lonca binaları sıralanır. Bu binalar halen o dönemde kullanılan adları ile tanınır. Belediye Binası’nın karşı tarafındaki bölümde  ilk olarak 1536 yılında yapılan, 1873 yılında yenilenen İspanya monarşisinin konutu olan  muhteşem “La Maison du Roi” yer alır. Bina halen “Brüksel Şehir Müzesi” olarak kullanılmaktadır.  Müzede resimler,  XII. yüzyıldan itibaren bazı şehirlerde  üretimi önem kazanan Belçika’ya özgü el işi duvar halılarından bazı örnekler, en üst katta   Manneken  Pis ait 2003 yılında 740 adet olan kostüm yer alır. Müzenin yanındaki üç lonca binasından ortada olan, Ressamlar Loncası’na ev sahipliği yapan “Le Pigeon (Güvercin)” adını taşıyan binada (No:26-27) “Victor Hugo” 1852 yılında yaşamıştır.

Meydanın zeminine 1971 yılından beri iki yılda bir 15 Ağustos hafta sonunda Ghent şehrinden getirilen   800.000 begonya ile  “Çiçek Halısı” yapılmaktadır. Bu güzel görüntü ülkeyi tanıtan  tüm resim ve kartpostallarda yer almaktadır.   

Belediye Binası’nın yan tarafındaki sokağın kenarında yer alan  evin duvarında; ayak ucunda bir köpekle   yatan bir insan heykeli “Everard ‘t Serclaes- t’Seerclaes” bulunur. XIV. yüzyılda şehrin savunmasında ölen  kişinin anısına yapılan heykelin koluna dokunanlara   şans getireceğine inanıldığından heykelin önünde her zaman uzun bir kuyruk oluşmaktadır.

Bu binanın yan tarafında   1720 yılında Kasaplar Loncası binası olarak yapılan, kapısının üzerindeki kuğu amblemi nedeniyle “La Cygne (Kuğu)” adı ile bilinen bina bulunur.  XIV. Louis tarzı bu binada (No:9) 1845 yılında Karl Marx, Frederich Engels ile birlikte “Komünist Manifestosu’nu” yazmıştır. Bina halen şehrin en lüks restaurantlarından biridir.

Belediye Binası’nın yanındaki sokağın hemen başında “Rue de la Violette” üzerinde, XVIII. yüzyıl yapımı bir binada  “Kostüm ve Dantel Müzesi (Musée du Costume et de la Dantelle)” yer alır. Müzede XVIII. XIX. ve XX. yüzyıllara ait şık kostümlerle, 1500’lü yıllardan beri üretilen, erken Rönesans döneminde ticareti artan, XVIII. yüzyılda ticareti en üst düzeye çıkan  dantel işçiliğinin en değerli  parçaları sergilenir.

Belediye Binası’nın yan tarafındaki dar sokağı takip ederseniz bu sokak  sizi mis gibi waffle ve çikolata kokuları içinde  birkaç defa çalınan, son olarak parçalanan,   şu anda parçaların birleştirilmesi ile oluşturulan  1619 tarihli  şehrin en tanınmış “İşeyen Çocuk Heykeli’ne - Manneken  Pis ” götürür. Bu bronz küçük çocuk  heykelini  Belçika’yı tanıtan tüm resimlerde görebilirsiniz. İki sokağın köşesindeki  çeşmenin üzerinde yer alan 60 santim boyundaki bu küçük heykelin önü resim çektirmek isteyen turistlerle doludur. Heykel kimi zaman çıplak, kimi zaman kostümlüdür. Heykele konu olan çocuk konusunda ise çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre; zengin bir Belçikalı’nın oğlu kaybolmuş, bir süre sonra çocuk çeşmenin bulunduğu yerde heykeldeki konumu ile bulunmuştur. Bunun üzerine ailesi tarafından  buraya bir heykeli dikilmiştir. Diğer bir rivayete göre; heykel; yabancıların şehri  ele geçirmek için  şehir duvarlarını yıkmak amacıyla bıraktıkları bombanın fitilini işeyerek   şehri yangından  kurtaran  küçük bir çocuğu göstermektedir.     

Grand Palace bağlanan ve çevreleyen sokakların tarihi Ortaçağ’dan, XVIII. yüzyıla kadar uzanır. Bu sokaklarda Barok, Gotik ve Flaman Rönesans birbirinden güzel     binalar ve kiliseler bulunur. Bunlardan Brüksel Şehir Müzesi hizasındaki sokaktan ilerlediğinizde XII. yüzyılın sonunda yapılan daha sonra sürekli yenilenen “Eglise St. Nicolas” ile   1867-1873 yılları arasında XIII. yüzyıl Franciscan kilisenin bulunduğu alan üzerine  yapılan “Borsa (La Bourse)” binasına ulaşabilirsiniz. Borsa şehrin en güzel binalarından biridir.  1988 yılında yol yapım çalışmaları sırasında binanın sol tarafında bu kilisenin bazı kalıntıları bulunmuştur.  Bu bölgede bulunan eserler “Bruxelle 1238” adını taşıyan küçük müzede sergilenmektedir. Alandaki kazı çalışmaları henüz tamamlanmamıştır.

Borsa binasına yakın mesafede bulunan “Place St. Géry- St Gorikplein” cafe ve restaurantlarla dolu küçük bir meydandır. Şehrin kuruluş yeri olarak düşünülen  meydanda tuğlalı, Neo-Rönesans tarzı bina “Halles St Géry” 1881 yılında kapalı çarşı olarak yapılmıştır. 1985 yılında renove edilmiştir. Halen kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.

Şehir merkezindeki ana alışveriş caddesi “Neuwstraat- Rue Neuve” ve devamındaki caddedir. Tarihi binaların sıralandığı, alt katlarında dükkanlar, cafeler, alışveriş merkezi  bulunan bu cadde üzerinde ve yakınında şehrin önemli meydanları yer alır. Bunlardan “Place de la Monnaie”  üzerinde  “Theatre Royal de la Monnaie” bulunur. Tiyatro ilk olarak 1817 yılında yapılmış, 1855 yangınından sonra yeniden inşa edilmiştir. İlk tiyatro Belçika tarihi açısından büyük önem taşır. Bu tiyatroda  25 Ağustos 1830 tarihinde sahnelenen “Daniel Auber’in” eseri “La Muette de Portico Operası’ndaki” “Amour Sacré de la Patrie Aryası’ndan (Vatan Topraklarının Kutsal Aşkı)” oyunu seyreden   burjuva  etkilenmiş, Birleşik Hollanda Krallığı’nın koyduğu kurallardan memnun olmayan, Fransa’da monarşinin devrilmesi ile bağımsızlık özlemi artan  halkın başlattığı eyleme onlar da katılmışlardır. Bu eylemler sonunda Belçika 21 Temmuz 1831 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir.  Tiyatro 1980’li yıllarda yenilenmiştir.

Cadde civarındaki diğer meydan; tiyatro ile aynı hat üzerinde  bulunan    “Place des Martyrs” adını taşıyan  meydandır. Etrafı tarihi binalarla çevrili bu meydanın ortasında 1830 İsyanı’nda ölenlerin anısına yapılan bir heykel bulunur.

Caddenin diğer tarafında, bir blok arkada,  geçmişte şehrin en güzel binalarının bulunduğu ancak daha sonra bunların birçoğunun yerine yeni binaların yapıldığı “Place de Brouckère” yer alır.  Meydanda bulunan, geçmişte şehrin en lüks oteli olan  “Hôtel Metropole” hala  gösterişli iç düzenlemesi ile ilgi çeker. Otelin teras cafesi şık bir ortamda kahve içmek isteyenlerle doludur. Meydana;   geniş bir bulvar olan “Boulevard Anspach” bağlanır.      

La Grand Place  kuzeyinde   “Les Galeries Saint Hubert- Saint Hubert Arcades” bulunur. Galeri; II.Léopold tarafından 1847 yılında açılmış, o dönem Avrupa’nın en güzel kapalı çarşısı olarak kabul edilmiştir. Uzun, 18 metre yüksekliğinde   cam  tavanlı, sokaklarla bölünen  üç bölümden oluşan galeri; ön cepheleri süslemeli, heykellerle bezenmiş birbirine bitişik binalardan oluşur. Halen bu binalarda birbirinden şık dükkanlar, sinema, çikolatacılar, tiyatro, cafe ve restaurantlar yer alır. Belçika tarzı bu cafelerden birinde oturmak, sıcak bir çikolata içmek çok keyiflidir.

Galeriyi bölen sokaklardan biri olan   “Rue des Bouchers” üzerinde de her türlü mutfağı bulabileceğiniz çok sayıda restaurant yer alır. Ancak deniz ürünleri bulunan restaurantlar daha fazladır. Gece çok kalabalık olan bu birbirinden hoş  restaurantlarda  yemek yemek keyiflidir. Ancak restaurantların kapılarının önünde yer alan tabelalardaki fiyatlara güvenerek restaurantlara girmemenizde yarar vardır. Zira ödediğiniz miktar ödemeyi hesapladığınız miktardan daha fazla olmaktadır.

La Grand Palace ve Les Galeries Saint Hubert yürüyüş mesafesinde olan  Merkez Tren İstasyonu’na doğru yürüdüğünüzde onun yan tarafında  “La Cathedrale St Michel et Gudule” görebilirsiniz. Katedral 1250 tarihli beyaz taş ön cephesi ile Gotik- Romanesk tarzı şık bir binadır.

Tenten ve çizgi roman kahramanlarından hoşlanıyorsanız Katedral veya Place des Martyrs yakınında, “Rue des Sables” üzerinde, ünlü Belçikalı   Art Nouveau mimar “Victor Horta’nın” yaptığı binada yer alan, “Belçika Komik Karikatür Merkezi’ne (Centre Belge de la Bande Dessinée)” gidebilirsiniz.
 
Brüksel merkezinin “Üst Şehir” olarak adlandırılan diğer bölümüne ulaşmak için La Grand Palace ve  Les Galeries Saint Hubert yürüyüş mesafesinde olan, Merkez Tren İstasyonu’nun yan tarafındaki  “Place de I’Albertina ” yürümeniz gerekir. “Kral Albert”, “Kraliçe Elizabeth” ve çok sayıda at üzerinde insanın heykelinin bulunduğu bu meydan geniş bir alanı kaplar. Kral Albert’in at üzerindeki heykelinin arkasından yukarı doğru uzanan park alanı  “Mont des Arts”  olarak bilinir.  Park alanının iki tarafında yer alan büyük binalar  “I.Albert Kütüphanesi (Bibliothèque Albert I)” ve “Kongre Sarayı’dır (Palais des Congrès)”. Bu park alanının kenarındaki merdivenlerden çıktıkça alt tarafta  inanılmaz güzel bir şehir manzarası, Belediye Sarayı’nın Kulesi üst tarafta Eglise St Jacques sur Condenberg Kulesi  görülür.

Mont des Arts üst kenarındaki modern heykelin yanından kıvrılan cadde “Rue Ravenstein” sizi üzerinde  1928 yılında açılan, mimar Victor Horta tarafından yapılan,  tiyatro ve konser salonuna   “Les Plais des Beaux Arts” götürür.

Bu modern heykelden tepeye devam eden  “Rue Mont de la Cour” üzerindeki Art Nouveau binada ise  dünyanın farklı yerlerinden getirilen 7000’den fazla müzik aletinin sergilendiği “Müzik Aletleri Müzesi (Musee des Instruments de Musique)” yer alır.  Müzenin en üst katındaki cafe çok güzel bir şehir manzarasına sahiptir.
Müzik Aletleri Müzesi’nin hemen yanında   Coudenberg  Tepesi’ndeki “Place Royale (Koningsplein) ”  “Kudüs Kralı ve haçlı Godefroy de Bouillon” heykeli ve XVIII. yüzyılda yapılan   “Eglise St Jacques sur Condenberg” ile yoğun bir trafiğe sahip  meydandır.   Place Royale (Meydana 1A sarı ve 1B kırmızı metro hattı ile “Parc” metro istasyonunda inerek de ulaşabilirsiniz) XIII. yüzyılda yapılan, daha sonra genişletilen ve yenilenen, 1731 yılında yanan  eski sarayın “Palais du Coudenberg” avlusu üzerinde yapılmıştır. Sarayın zemini meydanın yapımı sırasında onarılmış, yer altı odaları ve koridorlar günümüzde ziyarete açılmıştır. Meydanda; kilisenin yan tarafındaki bina “BELvue Müzesi’dir”. Müzede 1830 yılından günümüze resim, doküman ve kraliyet belgeleri sergilenir.
Meydanın yan tarafında  ise  Neo-Klasik “Kraliyet Sarayı (Palais Royal-Koninklijk Paleis)” bulunur. Kraliyet Sarayı XVIII. yüzyılda  iki konutun birleştirilmesi ile yapılmış, II.Léopold tarafından genişletilmiştir. Halen Kraliyet ailesi tarafından çalışma ofisi olarak kullanılmakta, yaz aylarında halkın ziyaretine açılmaktadır. Çatıdaki bayrağın konumu kralın binada olup, olmadığını göstermektedir.
Kraliyet Sarayı’nın önünden geçen ana caddeden sonra başlayan büyük “Parc de Bruxelles” şehrin en güzel parklarından biridir. Park; Ortaçağda Brabant dükleri tarafından av alanı olarak kullanılan alan üzerine yapılmış, 1770’lerde yeniden düzenlenmiştir. Heykellerle, çeşmelerle süslenmiş  bu parkın  saraya simetrik diğer tarafında ise 1784 yılında yapılan, daha sonra yenilenen, 1830 yılından beri kullanılan Neo-Klasik   “ Parlamento Binası (Le Palais des Nation)” yer alır.      
Parkın dört tarafı caddelerle kuşatılmıştır. Bu caddelerin üzerinde  çok sayıda tarihi bina bulunur. Bu binalardan Kraliyet Sarayı’na arkanızı döndüğünüzde  sağ tarafta caddenin kenarında kalan büyük bina Orange Prensi için 1823 yılında yapılmıştır. 1876 yılında “La Palais des Académies” haline dönüştürülmüştür.
Kraliyet Sarayı’na arkanızı döndüğünüzde sol tarafınızda kalan, Place Royale bağlanan  cadde “Rue Royale”  1826 yılında Orange Prensi William tarafından yaptırılan “Botanik Bahçesi’ne (Le Jardin Botanique)” kadar uzanır. Botanik Bahçesi’nin daha sonra “Meise” taşınması üzerine   bahçede yer alan cam ve çelikten yapılmış büyük bina 1964 yılından beri kültür merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır (Botanik Bahçesi’ne 2 numaralı metro hattı ile “Botanique” istasyonu’nda inerek ulaşabilirsiniz).  Rue Royale çok şık binalarla dolu uzun bir caddedir. Cadde boyunca yürüyerek bu binaları seyredebilirsiniz. Rue Royale üzerinde yer alan, 47 metre yüksekliğinde, tepesinde I. Léopold Heykeli bulunan “La Colonne du Congrès”  1859 yılında Belçika Anayasası’nın 20.yılı anısına yapılmıştır. Anıtın önündeki bronz iki aslan heykeli I.Dünya Savaşı’nda ölenler anısına yapılan “Bilinmeyen Askerin Mezarı’nı” korumaktadır. 
Place Royale bağlanan yoğun trafiğin olduğu  “Rue de la Régence” üzerinde  kilisenin karşı çaprazında içeriden birbirine bağlanan   “Antik Sanat ve Modern Sanat Müzesi (Musee d’Art Ancien et Moderne)” bulunur. Antik Sanat Müzesi ön cephesindeki süslemeleri ile çok şık bir binadır. Antik Sanat Müzesi’nde XIV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar olan döneme ait resim ve heykeller, Modern Sanat Müzesi’nde  ise XIX. ve XX. yüzyıla ait Empresyonist ve Sürrealist resimler sergilenmektedir.      
Cadde boyunca uzaktan çatısı görülen “Palais de Justice” doğru yürüdüğünüzde müzelerin hizasında Brabant Gotik tarzında yapılmış “Notre Dame du Sablon” görebilirsiniz. Bu kilisenin karşı çaprazında yer alan,  1890 yılında açılan park “Place du la Petit Sablon” adeta bir heykel parkıdır.     Parkın ortasındaki çeşmede İspanya hakimiyetine karşı ayaklanan, 1568 yılında La Grand Palace idam edilen  Egmont ve Hermes Kontları’nın  heykelleri bulunur. Parkı çevreleyen ferforje demirlerin üzerinde Ortaçağdaki 48 meslek loncasını temsil eden bronz heykeller yer alır. Parkın hemen arkasında  “Palais d’egmont” görebilirsiniz. Geniş bir park alanı içinde yer alan bu Gotik saray  halen dışişleri bakanlığı binası olarak kullanılmaktadır.
Notre Dame du Sablon yanındaki sokaklar sizi  “Place du Grand Sablon” ulaştırır. Bu meydanda şık tarihi evler, bu evlerin altında cafeler, restaurantlar, barlar ve antika dükkanları bulunur.  Meydandaki “Wittamer” pastanesi pastası, çikolatası ve çay evi ile tanınır. Kilise ile meydan arasındaki alanda hafta sonları antika eşya pazarı kurulmaktadır.
Rue de la Regence boyunca sürekli çatısını gördüğünüz  “Palais de Justice”  Kral II. Léopold tarafından yaptırılmıştır. Bina konumu nedeniyle şehrin birçok yerden görülmekte ve çok büyük bir alanı kaplamaktadır. Avrupa’nın en geniş binalarından biri olan yapı halen Adalet Sarayı olarak kullanılmaktadır. Binayı “Boulevard de Waterloo Laan” üzerinden araba ile geçerken de görebilirsiniz.     

Brüksel Avrupa Birliği’nin başkenti olarak kabul edilir. Avrupa Komisyonu,  Bakanlar Konseyi’nin resmi organlarının büyük bölümü  Avrupa Parlamentosu’nun üç binasından biri (Diğerleri Fransa Strasbourg ve  Lüksemburg’dadır) Brüksel’dedir.   Şehrin bu özelliğini özellikle sabah erken saatlerde ve akşamüzeri otobüs ve metroya bindiğiniz zaman elinde çantaları ile çok sayıda farklı dil konuşan takım elbiseli şık erkeklerle ve kadınlarla karşılaştığınız zaman hissedebilirsiniz.
Avrupa Komisyonu ve Bakanlar Konseyi’nin modern tasarıma sahip, cam  binaları Avrupa idealinin fikir babası sayılan “Robert Schuman” adını taşıyan  kavşağın yakınında, “Rue de la Loi” iki farklı tarafındadır. Bu binalara yakın mesafede yer alan   Avrupa Parlamentosu Binası ise  “Parc Léopord” bitişiğinde “Rue Wiertz Straat” üzerindedir. Cam ve çelikten yapılmış Avrupa Parlamentosu binasının   kavisli cam çatısı oldukça ilginçtir.    Bu bölgeye sarı 1A ve kırmızı 1B metroları  ile “Maelbeek” veya “Schuman” metro istasyonlarında inerek veya bölgeye giden  çok sayıda otobüsten biri ile   ulaşabilirsiniz.

Schuman Kavşağı’na yakın mesafede, sarı 1A veya kırmızı 1B ile Schuman veya “Merode” metro istasyonundan kısa bir yürüyüşle  ulaşacağınız  “Parc du Cinquantenaire” bulunur. II.Léopold tarafından Belçika’nın Bağımsızlığının 50.yılı anısına 1880 yılında yaptırılan  ancak 1905 yılında tamamlanan  “Zafer Takı” ve park görülmeye değer güzelliktedir.  İki büyük kanat ortasında üç kapının yer aldığı Zafer Takı’nın üzerinde bronzdan yapılmış “Ulusal Bayrağı Taşıyan Brabant” adı ile bilinen bronz bir heykel yer alır. Zafer takı  üç müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan “Autoworld” eski araba sevenlerin ayrılamayacakları 450 eski arabanın sergilendiği büyük bir müzedir.  Çok geniş bir  alanı kaplayan  parkta ayrıca  1880 yılında yapılan 1978 yılında camiye çevrilen “Büyük Cami” de yer alır.

Brüksel’in simgelerinden birini Heysel Belediyesi’nde yer alan  “Atomium” oluşturur. Atomium’a 84 ve 89 numaralı otobüs, 23 ve 81 numaralı tramvay ve “Heysel” metro durağında inerek kısa bir yürüyüşle  ulaşabilirsiniz. Atomium 1958 Fuarı  için atom çekirdeği şeklinde altı ayda  yapılmıştır. Bina 12 boru ile bağlanmış çelik dokuz küreden oluşur. En üstteki küre yerden 102 metre yüksekliktedir. Kürelerin birbirine bağlantıları içlerinde bulunan yürüyen merdivenlerle sağlanmıştır. En üstteki çelik küreden  Atomium çevresi ve şehir manzarasını görebilirsiniz. Kürelerde sergi salonları ve bir restaurant bulunur. Ücretli girilebilen  Atomium önünde uzun kuyruklar oluşmaktadır.

Atomium hemen yanında geniş bir alana yayılmış şehir halkının boş zamanlarını değerlendirmek için geldikleri  “Bruparck” yer alır. Bu  alanda “Kinepolis” adını taşıyan dev sinema kompleksi, “Océade” adını taşıyan su eğlenceleri merkezi, restaurantları, dükkanları ile “Eski Brüksel Köyü” yer alır.  Ufak bir Avrupa gezisi yapmak için ideal bir yer  ise “Mini-Europe” olarak bilinen yerdir. Mini Europe içinde gezerken; Pisa Kulesi’nden,  Yel Değirmenleri ve su kanallarına, Paris Eiffel Kulesi’ne kadar Avrupa ülkelerinin simgeleşmiş 300’den fazla ünlü yapısının  1:25 maketlerini görebilir. Yolda yürüyen insanlara, teknelere, sokak lambalarına kadar en ince detayları ile yapılmış maketler arasında  saatlerce keyifle yürüyebilir. Onların bazılarını çalıştırmaktan keyif alabilirsiniz.   

Heysel’in güneyinde, Heysel metro istasyonu veya 53, 84 ve 89 numaralı otobüs ve 19, 23, 81 ve 94 numaralı tramvay ile ulaşabileceğiniz   “Parc de Laeken” karşısındaki geniş bir alanda Belçika kral ve ailesinin halen oturdukları “Kraliyet Sarayı”, “Kraliyet Seraları” ve diğer kraliyet konutların yer aldığı “Domaine de Laeken” bulunur. Sadece caddeden geçerken bir bölümünü görebileceğiniz bu alana halkın girmesi yasaktır.  Ancak her yıl nisan ve mayıs aylarında halkın  Kral II.Léopold tarafından 1873 yılında  cam ve çelik kullanılarak yaptırılan Kraliyet Seraları’nın ziyaretine izin verilmektedir.

Sarayın kuzeyinde yolun kenarındaki iki bina, farklı yapı tarzları ile hemen dikkat çekmektedir. Bunlar “Çin Pavyonu (Pavillon Chinois)” ile “Japon Kulesi’dir (Tour Japonaise)”. Çin Pavyonu Kral II. Léopold tarafından yazlık saray olarak yaptırılmış, binanın tüm dış tahta işleri ile verandası  Çin Shangai şehrinden getirilmiştir. Budist pagodayı temsil eden  Japon Kulesi ise 1904 yılında tamamlanmıştır. Birbirlerine tünel ile ulaşılan iki bina halen “Uzak Doğu Müzeleri (Museum of the Far East)” olarak kullanılmaktadır.

Şehir merkezinin batısında 21 hektarlık park alanı içinde 1970 yılında tamamlanan 90 metre yüksekliğindeki çatısı ile  “Koekelberg Basilica” yükselmekte, bazilika  şehrin birçok yerinden görülmektedir.  

GHENT

Ghent (Fransızca Gand) Brüksel’e 55 kilometre uzaklıkta, yaklaşık 250.000 nüfusa sahip, Flaman bölgesinde, Doğu Flanders eyaletinin merkezi ve en büyük şehridir. Leie ve Scheldt nehirlerinin birleşiminde  IX. yüzyılda kurulmuş, XVI. ve XVII. yüzyılın başında tekstil ticareti ile  gelişmiş, 1648 yılından sonra Hollanda  Scheldt Nehri ağzını Antwerp yakınında kapatmış, bu durum Antwerp ve Ghent ticaretini olumsuz yönde etkilemiştir. Ghent XVIII.  ve XIX. yüzyılda sanayi merkezi olmuş, kotondaki   gelişme sonucunda şehir yeniden önem kazanmış ve büyümüştür. Halen şehrin sanayinde tekstil önemli bir paya sahiptir.

Ghent şehrine Brüksel’den tren, otobüs veya Brugge tur programı içinde gidebilirsiniz. “St Pieters Tren İstasyonu”  ile otobüs istasyonu aynı yerde bulunur. Buradan sürekli kalkan tramvay ile çok kısa süre içinde şehrin tarihi  merkezine ulaşabilirsiniz. Şehri; otobüs, tramvay  ve şehrin tarihi merkezini yürüyerek dolaşabilirsiniz. Şehrin XIII. ve XIV. yüzyıllarda inşa edilen tarihi merkezi küçük ve tüm tarihi eserler  birbirine yürüyüş mesafesindedir. Şehri kıvrılarak dolaşan nehir ve ona bağlanan kanallar şehre farklı bir güzellik verir. Nehrin üzerindeki çok sayıdaki küçük köprüden yürüyerek dolaşmak, kanal turu yapmak çok keyiflidir.     

Eski Şehrin ana meydanı “Place de San Bavon- Sint Baafsplein” olarak bilinen meydandır. Meydanın ortasında “Jan Frans Williems” ait bir  heykel bulunan  çeşme yer alır. Meydandaki  “St. Baafskathedraal (St. Bavo’s Catedral) ”  1200’lü yıllarda yapılan, farklı yüzyıllarda yenilenen Gotik bir katedraldir.  Katedralin içindeki bir şapelde Flaman ressam “Jan Van Eyck” ve “Hubrecht” tarafından 1432 yılında tamamlanan, 12 panelden oluşan muhteşem  bir baş yapıt  “Adoration of the Mystic Lamb” yer alır. Katedralin karşı tarafında  91 metre yüksekliğindeki “Çan Kulesi (Belfort)” bulunur. 1380 yılında yapılan, daha sonra yenilenen bu kulenin 65 metresinden muhteşem bir şehir manzarası görülmektedir. Kulenin  bitişiğindeki bina “Lakenballe” 1425 yılında Flaman Gotik tarzda yapılmıştır. Lakenballe Ortaçağ’da giyim ticaretinin merkezi olmuştur. Meydanda bir tiyatronun yanında tarihi binaların alt katlarında cafeler ve hediyelik eşya dükkanları bulunur.  Çan Kulesi’nin hemen arka tarafında, köşede, farklı mimari tarzlarda yapılan  “Belediye Binası (Stadhuis)” yer alır. Bu güzel binanın içini rehberli turlarla gezebilirsiniz.  Çan Kulesi’nin yan tarafındaki meydanda yer alan kilise  “St. Niklaaskerk” XIII. - XV. yüzyıllar arasında yapılmış, yapımı iki yüzyıl sürmüştür. Kilisenin köprü tarafında yer alan “Korenmarkt” Ortaçağdan beri şehrin ticari merkezidir. Tarihi binalarla, cafelerle dolu bu meydan sürekli kalabalıktır.  

Nehrin her iki kıyısında yer alan sokaklar “Graslei” ve “Korenlei” ise şehrin en güzel sokaklarıdır. Korenlei tarafındaki “Sint Michielsbrug” önündeki köprüden köprünün alt tarafında kalan bu iki  sokağı ve kıvrılan nehrin güzel görüntüsünü seyredebilirsiniz. Eski Ortaçağ liman alanı üzerinde bulunan Graslei sokağı bazıları XII. yüzyıldan kalan şık lonca binaları ile görülmeye değer güzelliktedir. Korenlei üzerindeki binalar ise daha sonraki yüzyıllarda yapılmıştır. Tur teknelerin kalktığı, cafelerin bulunduğu bu sokaklarda tarihi binaları seyrederek nehir boyunca yürümek  çok keyiflidir. Nehir kenarındaki bu sokakların yakınında yer alan,  nehrin hemen kenarındaki Ortaçağ Kalesi “Het Gravensteen” Flanders Kontlarının ikametgahı olarak 1100’lü yılların sonunda yapılmıştır. Kale daha sonra yenilenmiş ve farklı amaçlar için kullanılmıştır. Kaleden çok güzel bir Eski Şehir manzarası görülmektedir.

Kalenin önündeki caddeye bağlanan nehrin diğer tarafındaki   “Kraanlei” tarihi binalarla ve çiçekliklerle süslü şehrin  güzel  sokaklarından bir diğeridir. Bu sokağın  kuzeyinde çok sayıda şık cafe, restaurant ve dükkan bulunan, XVII. yüzyılda yapılmış tuğla evlerle dolu “The Patershol” bölgesi yer alır.

Ghent Eski Şehir bölgesini keşfetmenin en iyi yolu; şehrin bu bölümündeki küçük meydanları, dar tarihi binalarla süslü, çok sayıda çiçek satıcısının bulunduğu sokakları belli bir plana bağlı olmadan  gezmektir.

BRUGGE- BRUGES

Brugge; Flaman bölgesinde, Batı Flanders eyaletinin en büyük şehri ve merkezidir. Yaklaşık 120.000 nüfusa sahiptir.

Brugge tarihi geçmişi eskidir. IX. yüzyılda bir Flanders Kontu tarafından Romalılardan kalan  kale üzerine Viking saldırılarına karşı yeni bir kale yapılmış, bu dönemde bastırılan  paralar üzerinde şehrin adı “Bryggia” olarak yer almıştır.  Zamanla gelişen şehir tekstil üretimi ve ticareti sonucu XII. ile XV. yüzyıllar arasında Avrupa’nın en önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir. 1500’li yılların başında denizle bağlantıyı sağlayan “Zwin Kanalı” doğal nedenlerle çamurla dolmuş, bu durum ticari açıdan şehrin önemini kaybetmesine yol açmıştır. XVII. yüzyılda şehir dantel üretimi ve ticareti ile  canlandırılmaya çalışılmıştır. XIX. yüzyılın son yarısında turizm önem kazanmış,  XX. yüzyılın ikinci yarısında şehir yeniden gelişmeye başlamış, 1907 yılında “Zeebrugge Limanı” yapılmış, 1970 ve 1980’li yıllarda önemi artmıştır.

Brugge şehrine Brüksel’den tren veya yerel tur programları ile gidebilirsiniz. Şehri aynı gün gezip Brüksel’e geri dönebileceğiniz gibi bir gece kalarak bu güzel şehri doyasıya yaşayabilirsiniz. 

Şehre trenle gitti iseniz tren istasyonundan alacağınız açıklamalı harita yardımıyla şehir merkezine yürüyebilir veya tren istasyonundan şehir merkezine 10 dakikada bir kalkan araçlardan yararlanabilirsiniz. Şehir merkezini yürüyerek kısa sürede keşfedebilirsiniz. Ancak şehri daha iyi tanıyabilmek için mart -kasım ayları arasında çalışan teknelerle tekne turu yapmanızda yarar vardır.

Brugge; kanalları, basamaklı, üçgen çatılı, birkaç katlı, tuğla gotik binaları,  küçük köprüleri, kiliseleri, parkları ile adeta bir açık hava müzesi görünümünde çok güzel bir ortaçağ şehridir. Şehrin tarihi bölgesi UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindedir.

Trenle veya yerel tur programları ile  gitti iseniz Tren  İstasyonu’ndan veya otobüs park alanından sonra ulaşacağınız ilk yer “Minnewaterpark ”; içinde kanallar, eski barut imalathanesi, duvar kalıntıları  ve küçük bir göl bulunan şehrin en güzel parkıdır.   1488 yılından bu yana bembeyaz, narin  kuğulara ev sahipliği yapan  “Minnewater (Aşk Gölü)”; muhteşem görüntüsü ile büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Her mevsim farklı bir güzelliğe sahip olan bu parkta yürüyerek dolaşmak,  tekne turları esnasında  gölde kuğular eşliğinde ilerlemek inanılmaz keyiflidir. Bu gölün hemen yakınında  faytonların sıralandığı, atların su içtiği at başı  heykelle süslü bir çeşmenin  bulunduğu  küçük bir alan bulunur. Bu alanın yanındaki kanalın kenarında alana  küçük bir köprü ile bağlanan, beyaz bir giriş kapısı ile içine girilen  “Begijnhof (Fransızca Béguinage)” yer alır.

Begijnhof;  “geçmişte tanrıya hizmet eden, rahibeler gibi giyinen ve yaşayan ancak onlar gibi yemin etmeyen kadınlardan oluşan dini kadın hareketi üyelerinin yaşam alanlarına verilen addır”. “Beguine Hareketi” 1170-1180 yılları arasında Hollanda’da başlamış, Fransa, Belçika, Almanya gibi bazı ülkelerde yayılmıştır. Bu hareketin üyeleri olan kadınlar (Beguines)  bir meydan çevresine sıralanmış, etrafı duvarlarla çevrili,  küçük, basit  evlerde bir arada yaşamışlar. Kendilerini sosyal işlere adamışlardır. Bu küçük minyatür köy alanına giriş bir veya iki giriş kapısı ile sağlanmıştır. Belçika’nın birçok şehrinde çok sayıda   Begijnhof bulunmaktadır. Flaman Begijnhof’ları 1998 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Brugge şehrindeki bu Begijnhof 1245 yılında Flanders Kontesi tarafından kurulmuş, XX.yüzyıla kadar çaresiz durumdaki kadınlar için kullanılmıştır. Büyük bir alanı kaplayan  Begijnhof içinde ağaçlık çok geniş bir meydan, bu meydanın çevresine yan yana sıralanmış bir veya birkaç katlı, beyaz boyalı, XVII. yüzyıl evleri ve küçük bir kilise bulunmaktadır. Beguines yaşam tarzını görebilmek için girişin yakınındaki küçük evi ziyaret etmeniz gerekir.

Şehrin birçok yerinden 122 metre yüksekliğindeki kulesini göreceğiniz, Gotik  “Onze Lieve Vrouwekerk – The Church of Our Lady” içindeki “Michelangelo” ait  mermer “Meryem Ana ve İsa Heykeli” ile tanınan büyük bir kilisedir. Kilisenin yapımına 1220 yılında başlanmış, 200 yıl sürmüştür. Kilisenin içinde ayrıca “Pieter Pourbus” ait “Last Supper” tablosunu da içeren bazı tablolar ve iki soyluya ait mezar bulunur. Kilisenin civarında  “Bransgwijn Müzesi”, “Groeninge Müzesi (Güzel Sanatlar Müzesi)” ve “Gruuthuse Müzesi” yer alır. Kilisenin karşısında XII. yüzyılda yapılan, 1977 yılına kadar kullanılan, Avrupa’nın en eski hastanelerinden biri olan “Sint Janshospitaal” bulunur. Hastane kompleksinin binalarından biri “Memling Müzesi” olarak düzenlenmiştir.  Kilisenin yakınındaki  sarı tuğlalı “De Sint Salvatorkathedraal –St Saviours Cathedral” XII ve XV. yüzyıllar arasında yapılmış, 1788 yılında katedral olmuştur.  

Brugge şehrinin ana meydanını katedralin hemen yakınındaki “Markt” oluşturur. Meydan X.yüzyıldan beri şehrin politik, ekonomik ve sosyal hayatının merkezini oluşturmuştur.  Bu kalabalık büyük meydanın ortasında yer alan mermer ve bronz heykel 1302 yılında Fransızlara karşı yapılan isyana önderlik eden “Jan Breidel” ve “Pieter de Coninck” aittir. Meydandaki ana bina ise  “Çan Kulesi’dir (Belfry-Belfort)”. Kule 1240 yılı civarında yapılmış, daha sonra birkaç defa yenilenmiştir. 83 metre yüksekliğindeki Ortaçağ Çan Kulesi’nin tepesine 366 basamaklı dar merdivenle, çok yorucu bir yürüyüşle çıkılabilir. 47 çanın bulunduğu bölümü ve şehri tepeden görüntüleyebilirsiniz. Meydanın doğu tarafında 1867 yılında inşa edilen “Postane Binası” aynı yıl  inşa edilen kuleli bayraklı beyaz Neo- Gotik  “Eyalet Sarayı (Het Provinciaal Hof)”  yer alır. Kulenin tam karşı tarafında yer alan birkaç katlı, basamaklı, üçgen çatılı, alt katlarında cafe ve restaurantlar bulunan  sevimli binalar  eski lonca binalarıdır.

Meydanda bir cafede oturarak şık sürücüleri olan çok güzel atların çektiği faytonları, bisikletlerini park edenleri, cafelerde oturanları, patates kızartması ve Belçika midyesi  satanları, meydandaki   tarihi binaları  beyaz bira eşliğinde waffle yiyerek  seyredebilirsiniz.  

Markt Meydanı’nın hemen yan tarafındaki meydan “Burg” ise etrafı  çok sayıda tarihi bina ile çevrili küçük bir meydandır. Meydandaki en görkemli bina; üzeri 1792 yılında tahrip edilen, daha sonra onarılan şehrin tarihi kişileri ve Flanders Kontlarının heykelleri ile  süslü  “Belediye Binası’dır (Stadhuis)”. Bina 1376-1420  yılları arasında Gotik tarzda yapılmıştır. Belediye Binası’nın yan tarafında iki farklı seviyede ve mimari tarzda yapılmış  şapelden oluşan, XII. yüzyılda yapılan ve farklı yüzyıllarda yenilenen  “Kutsal Kan Bazilikası (Heiling Bloedbasiliek –Basilica of the Holly Blood)” yer alır. Bazilika 1150 yılında II.Haçlı seferi sırasında bir Flaman Şövalye tarafından küçük bir şişe içinde getirilen Hz.İsa’ya ait olduğuna inanılan ve Papa tarafından onaylanan bir damla kutsal kan ile  tanınır. Bu nedenle Hıristiyanlar tarafından haç merkezi olarak görülen bazilika çok kalabalıktır. Kutsal kan damlasının bulunduğu şişe, içine konulduğu  özel kutu ile birlikte her yıl “İsa’nın Göğe Çıkış Günü Kutlamaları’nda” şehir sokaklarında dolaştırılmaktadır.

Belediye Sarayı’nın yanındaki “Eski Kayıtlar Evi (Oude Griffie)” 1534-1537 yılları arasında inşa edilmiş çok şık Rönesans tarzı bir binadır. Halen Belediye Arşivleri için kullanılan bina ile Belediye Binası arasındaki  kemerden geçtikten sonra kanaldaki köprüden ilerleyerek balık pazarı kurulan “Vismarkt” ve “Huidenvettersplein” ulaşabilirsiniz. Bu meydanların civarında  çok sayıda tarihi ev ve güzel küçük meydanlar bulunur.  “Dijver Kanalı” boyunca  yürüyerek  tekrar müzelere  ve Onze Lieve Vrouwekerk – The Church of Our Lady ulaşabilirsiniz.                 

Şehri keşfetmenizin en iyi yolu kanallarla süslü, her köşesinde muhteşem görünüme sahip çikolata ve dantel dükkanları bulunan, parke taşlı dar sokakları gönlünüzce dolaşmak ve kanallar boyunca yürümektir.    

Geçmişte çevresi şehir duvarları ile çevrili olan şehrin farklı noktalarında, kanallar üzerinde, günümüze sadece dört tanesi kalan şehir kapıları “Gentpoort”, “Ezelpoort”, “Smedenpoort” ve “Kruispoort”  bulunur. Bunlardan kuzeydeki Kruispoort yakınında, yeşillik tepeler üzerinde,  25 yel değirmeninden   günümüze kadar gelebilen üç tanesini görebilirsiniz. Ayrıca halen aktif olan bir değirmeni ziyaret edebilirsiniz.  Şehrin ana meydanına –Markt- 15-20 dakika yürüyüş mesafesinde olan şehrin kuzey bölgesi kiliseler, eski tarihi evler, kanallar ve “Pepperstraat” üzerinde yer alan  “Dantel Üretim Merkezi (Kantcentrum- Lace Centre)” ile görülmeye değer güzelliktedir.

Brugges dantel işçiliği ile tanınır. Genellikle yaşlı kadınlar dükkanlarının içinde veya kapısında inanılmaz bir hızla önceden çizilmiş bir desen üzerine yerleştirilen iğneler yardımıyla, en az 15 makara ipliği sağdan sola bu iğnelerin etrafında geçirerek büyük bir emekle dantel işlemektedirler. Yaşlı kadınların harcadıkları emeği bir süre izledikten sonra dantelden yapılmış örtüleri, tabloları, cam süslerini veya diğer  ürünlerinden   birini almadan  dükkandan ayrılmanız mümkün değildir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı iki farklı tarihte Belçika’ya yaptığım seyahat sırasında gördüğüm yerler, edindiğim izlenimler, son seyahatimde rehberimiz Şiyma Aksekili’den edindiğim bilgiler ve aşağıda yer alan kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
The Best of Brussels, Guide, Collection Beatiful Belgium.
Dost Kitabevi, Brüksel, Cep Rehberi, Berlitz, Ankara, 2007,  ISBN 978-975-298-308-3.
Dk, Eyewitness Travel Guides, Brussels, Bruges, Ghent & Antwerp, Dorling Kindersley Limited, Great Britain, 2007, ISBN: 978-1-40531-717-7.
Escudo de Oro, S.A, All Brugge, ISBN: 84-378-2585-7.
The Rough Guide, Belgium & Luxemburg (Ed: M.Dunford-P.Lee), 1997, ISBN: 1-85828-427-9.
Thil S.A., Bruges.
http://en.wikipedia.org/wiki/Béguinage
http://tr.wikipedia.org/wiki/Belcika
http://tr.wikipedia.org/wiki/Belcika_tarihi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Bruksel

http://en.wikipedia.org/wiki/Bruges

 

                              

                          

 

 

SEYAHATLER

AVUSTURYA

Avusturya Cumhuriyeti; Orta Avrupa'nın güneydoğusunda yer alır. 83.858 km²   yüzölçümüne sahiptir.  Batıda Liechtenstein ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde  Almanya ve Çek Cumhuriyeti  ile komşudur.

daha fazlası
BOSNA HERSEK

Bosna Hersek 51.147 km² yüzölçümüne sahip bir Balkan ülkesidir. Ülke; kuzey, batı ve güneyde Hırvatistan, doğuda Sırbistan,  güneyde Karadağ ile komşudur. Ülkenin kuzey bölgesi “Bosna”, güney bölgesi “Hersek” olarak tanınır.

daha fazlası
SİNGAPUR

Singapur Güneydoğu Asya’da yer alan bir ada devletidir. Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi arasında Malakka Yarımadası'nın güneydoğu ucunda yer alır. Kuzeyde Malezya'nın Johor Eyaleti, güneyde  Endonezya'nın Riau Adaları ile çevrilidir. Anakaradan Johor Boğazı ile ayrılır. Malezya’ya iki uzun köprü ile bağlanır. Güneydoğu sahilindeki 63 küçük ada ile birlikte yüzölçümü yaklaşık 682 km2 civarındadır. Dünyanın en küçük yirmi ülkesinden biridir.

daha fazlası
FAS KRALLIĞI

Fas Krallığı, kuzeybatı Afrika'da  yer alan Arap ülkesidir. İspanya’dan  Cebelitarık Boğazı ile ayrılır.  Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'na kıyısı olup, Afrika'nın Avrupa'ya yaklaştığı uçta, Avrupa’ya 14  km uzaklıktadır.  Afrika'nın en ucundaki “Tangier” şehri Fas'a,  Fas topraklarındaki “Ceuta” ve “Melilla” İspanya'ya aittir. Yüzölçümü 446.550 km2, güneyinde hak iddia ettiği,1975'ten beri yönettiği Batı Sahra dahil edilirse 710.850 km2 ‘dir.

daha fazlası

Copyright 2010. Privacy Policy | Terms of Use | XHTML | CSS

Design by MEHMET KEREM PALA

>