GEZİ KÖŞESİ

PROF. DR. AYSEN TOKOL

  • ANA SAYFA
  • ÜLKELERŞEHİRLERGALERİ
  • LİNKLER

 

                        

ÇEK CUMHURİYETİ

Çek Cumhuriyeti 78.865 km2 yüzölçümüne sahip bir Orta Avrupa ülkesidir.  Güneyde Avusturya, güneydoğuda Slovakya, kuzeyde Polonya, batı ve kuzeybatısında Almanya ile komşudur.

Günümüzdeki Çek Cumhuriyeti topraklarında  yerleşim tarih öncesi  çağlarda başlamıştır. M.Ö. III. yüzyılda  bu topraklara ilk olarak Kelt kabileleri yerleşmiş, “Bohemya (Bohemia)” adı bu iki kabilelerden birinin adı olan  “Boi’den” gelmiştir.  M.Ö. I. yüzyılın sonunda iki Alman kabile “Quadi” ve “Marcomanni” Keltleri yenmiş, bölgeyi ele geçirmiş ancak  sürekli Roma İmparatorluğu’nun saldırıları ile karşı karşıya kaldıklarından topraklarını genişletememişlerdir.  VII. yüzyılda Bohemya ve  “Moravya (Moravia)” Slavların başına geçen Frank tüccar “Samo” tarafından kurulan, Batı Slovakya’yı da içine alan    “Somo Sömürgesi’nin (Samo’s Dominion)”  bir parçası olmuştur.

Daha sonra bu bölgede    “Büyük Moravya İmparatorluğu (Great Moravian Empire)” kurulmuştur. 885 yılında bu imparatorluğun toprakları Bohemya, Moravya, “Silezya (Silesia)”, günümüzdeki Slovakya, Almanya ve Polonya topraklarının bir bölümünü içerecek şekilde genişlemiştir. Ancak imparatorluk  Macarlar’ın istilası ile ortadan kalkmıştır. 906 yılında siyasi güç Bohemya’da “Premyslid Hanedanlığı’nın” eline geçmiş, bu hanedanlık döneminde Bohemya “Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun” bir parçası olmuş, hanedanlığın yönetimi 1306 yılında sona ermiş, evlilik yolu ile Bohemya “Lüksemburg Hanedanlığı’nın” eline geçmiştir. Bu dönemde ülke sınırları genişlemiş ve refah artmıştır.

XV. yüzyılda “Jan Hus” tarafından Katolik kilisesine karşı  reform hareketi başlatılmış, Katoliklerle “Hus Hareketi” arasındaki mezhep savaşı; Bohemya’yı derin biçimde etkilemiştir. 1458 yılında Lüksemburg Hanedanlığı sona ermiş, soylular tarafından “George Podĕbrady”, onun ölümü üzerine Polonya Prensi kral  seçilmiş, prens daha sonra  Macar Kralı unvanına da sahip olmuştur. Onun yerine geçen kralın Mohaç Savaşı’nda ölmesi üzerine varisi olmaması nedeniyle daha önce yapılan bir anlaşma uyarınca Bohemya yönetimi “Habsburg Hanedanlığı’nın” eline geçmiş, 1576 yılında da Prag Habsburg’ların başkenti olmuştur.  1609 yılında   “Dinsel Özgürlük Bildirisi” kabul edilmiş ancak Habsburglar’ın,  çoğu Protestan olan Bohemyalı soyluları üzerine yoğun baskı uygulaması üzerine  1618 yılında isyan başlamış,  bu isyan tüm Avrupa’yı sarsan dini ve siyasi nitelikli  “Otuz Yıl Savaşları’na”  neden olmuştur.  

1620 yılında yapılan “Beyaz Dağ Savaşı’nda” Protestanlar, Katolik Habsburglar’a yenilmiş, bu yenilgiden büyük zarar görmüşlerdir. Daha sonraki yıllarda halk baskı ile Katolik olmaya zorlanmış, Protestan soyluların toprakları, Katolik soylulara verilmiştir. Otuz Yıl Savaşları sonunda Bohemya uluslararası alandaki güçlü konumunu kaybetmiş, Bohemya Habsburglar’ın merkezi denetimi altına girmiş, Almanca Çekçe’ye eşit dil olarak kabul edilmiştir. 1830’lu yıllarda Habsburglar’ın politikalarına karşı Çek kültürünün yeniden canlandırılması önem kazanmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında monarşiye karşı özgürlük talepleri başlamış,   1848 yılında Prag’da Avusturya İmparatorluğu’na karşı isyan başlatılmış ancak isyan bastırılmıştır. 1867 yılında Avusturya ile   Macaristan arasında  uzlaşma sağlanması ve  ikili monarşinin  kabul edilmesinin ardından ülke  “Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun” bir parçası olmuştur. Bu durum Bohemyalı’larında  aynı haklara  sahip olma isteklerini arttırmıştır.

Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda yıkılması üzerine 28 Ekim 1918 tarihinde Slovakya, Bohemya, Moravya, Silezya, ve Karpat Rutenya’nın  birleşmesiyle  ilk “Çekoslavakya Cumhuriyeti” kurulmuştur. Ancak daha sonra Polonya Polonyalıların yoğun olduğu Český Těšín bölgesini işgal etmiş, Macaristan Slovakya ve Karpat Rutenya bölgesini ele geçirmiş, Slovakya Nazi Almanya’sı ile anlaşarak  Çekoslovakya'dan ayrılmıştır.  Bohemya ve Moravya Almanlar tarafından işgal edilmiş, 1941 yılında bu ülke ve diğer Avrupa ülkelerinden getirilen Yahudiler için Bohemya topraklarında “Terezin Toplama Kampı” kurulmuştur.

Acı dolu yılların ardından  Nazi İşgali Sovyet ve Amerikan birliklerinin ülkeye girmesiyle  sona ermiş, 1945 yılında Çek ve Slovaklardan oluşan “Çekoslovakya”  kurulmuştur. 1945-1946 yıllarında Nazilerle işbirliği yapan Alman kökenli halk sınır dışı edilmiş veya öldürülmüştür. Savaş sonrası Komünist Partisi güç kazanmış, 1948 yılında yönetim komünistlerin eline geçmiş, 41 yıl boyunca Çekoslovakya, Doğu Bloğu içinde yer almıştır. 5 Ocak 1968 tarihinde iktidara gelen “Alexander Dubček” siyasi bir liberalleşme dönemi başlatmış, Ancak “Prag Baharı” adı verilen bu dönem aynı yılın 20 Ağustos tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve “ Varşova Paktı”  müttefiklerinin (Romanya hariç) ülkeyi işgal etmesiyle sona ermiştir. Kasım 1989 tarihinde Çekoslovakya; “Kadife Devrimi ” adı verilen  bir devrimle kapitalizme geçmiştir. 1 Ocak 1993 tarihinde ülke  Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Ayrılma sonrası her iki ülkede geniş kapsamlı ekonomik reformlar gerçekleştirilmiştir. Çek Cumhuriyeti 1 Mayıs 2004 tarihinde  Avrupa Birliği'ne üye olmuştur.

Ülke halen cumhuriyetle yönetilir.  Başkenti Prag’dır.  Bohemya (Bohemia), Moravya (Moravia) ve Silezya (Silezia) bölgelerinden oluşur. Önemli şehirleri arasında Orta Bohemya’da “Kutna Horá”, Güney Bohemya’da “České Budĕjovice”, “Český Krumlov”, Batı Bohemya’da “Plzeň”, “Karlovy Vary”, Kuzey Bohemya’da “Liberec”, Güney Moravya’da “Brno” sayılabilir.

Çek Cumhuriyeti’nin nüfusu 10 milyondan  fazladır.  Nüfusun % 94.2’si Çek , % 1.9’u Slovak, % 0.4’ü Alman’dir.  Nüfusun % 40’ı Katolik, % 40 Ateist  ve  % 20’si diğerleridir. Resmi dili Çekçe’dir. Büyük şehirlerde İngilizce bilen kişi sayısı özellikle ülkeye üniversite eğitimi için gelen gençlerin hizmet sektöründe yoğun biçimde çalışmalarından dolayı fazladır.

Çek topraklarının %80’i dağ ve tepelerden oluşur. Doğu Bohemya bölgesinde “Krkonoše Dağları”, Güney Bohemya bölgesinde “Šumava”, Güney Moravya bölgesinde “Beyaz Karpatlar” yer alır. Dağların çoğu 800 metrenin altındadır. En yüksek yeri 1602 metre yükseklikteki Krkonoše Dağları’ndaki “Snĕžka Tepesi’dir”. Ülkenin büyük bölümü “Bohemya-Moravya Platoları” ile kaplıdır. Topraklarının %40’ı tarıma elverişlidir. Elbe Nehri’nin bir kolu olan “Vltava” ile Tuna Nehri’ne bağlanan “Morava” önemli nehirleridir. Vltava ülke toprakları içinde 430 kilometre uzunluğa sahiptir. Ülke az sayıda  göle sahiptir.

Çek Cumhuriyeti kara iklimine sahiptir.  En sıcak ay temmuz, en soğuk ay ocak, en yağışlı ay ise Haziran ayıdır.  Sıcaklık  ocak ayında 0 derecenin altına düşer.  Temmuz ayında 20 derece civarında ve ılıktır. Yaz ayları yağmurlu, kış ayları kar yağışlıdır. Ülkeye gitmek için en uygun zaman mayıs ile eylül ayları arasıdır. Ülkede  hava sıcaklığı Türkiye’ye göre her zaman daha düşük olduğundan Çek Cumhuriyeti’ne yaz mevsiminde seyahat etseniz bile yanınızda mutlaka kalın bir hırka, yağmurluk ve şemsiye bulundurmanızda yarar vardır.

Çek Cumhuriyeti’ne bireysel olarak THY, Çek Havayolları (ČSA)  veya seyahat acentalarının düzenledikleri turlarla  gidebilirsiniz. Bireysel giderseniz; ülkeyi tren (http://www.cd.cz) , kiralık araç, otobüs (ČSAD), uçak (ČSA veya Air Ostrava) veya yerel acentaların düzenledikleri turlarla   rahatlıkla dolaşabilirsiniz. Otobüs ve tren tarifeleri için http://www.jizdnirady.cz web adresine bakabilirsiniz. Türkiye’de seyahat acentaları  Prag veya “Budapeşte, Viyana, Prag ve Bratislava’yı” içeren paket turlar düzenlemektedirler. Çek Cumhuriyeti; Avrupa’da merkezi konumda bir ülke  olduğu için Prag’dan ayrıca  uçak veya otobüsle (http://www.eurolines.com)  yakın ülkelere de  gidebilirsiniz.

Çek Cumhuriyeti’nin resmi para  birimi Çek Kronu’dur (Kč). Euro büyük şehirlerde genelde  kabul edilmekte ancak düşük kur uygulanmaktadır. Bu nedenle yanınızda Çek Kronu bulundurmanızda yarar vardır.  Kredi kartı da  kullanabilirsiniz.

Ülkeden hediyelik eşya olarak;  Bohemya kristal cam ve porseleninden yapılan çeşitli objeleri, lal taşından yapılan takıları, Ressam “Joseph Sudek’in” siyah beyaz Prag fotoğraflarının kopyalarını, tahta el yapımı oyuncakları, kuklaları, el işi çeşitli ürünleri ve Becherovka satın alabilirsiniz.

Çek mutfağında domuz eti kullanımı yaygındır. Tüm yemeklerde ve şarküteri ürünlerinde ağırlıklı olarak domuz eti bulunur. Çorba olarak “Bramboová polévka s houbami”; et yemeği olarak “Pražská hovézí pečenĕ”, Šunka po staročesku ve   “Gulaš” deneyebilirsiniz. Ancak Çek Gulaş’ı  Macar Gulaşı’ndan farklıdır. Burada soslu dana bifteği, ekmek dilimleri veya patates dilimleriyle birlikte sunulur. Ayrıca av hayvanları etlerinden çok lezzetli yemekler yapılmaktadır. Tatlı olarak “Jablkový závin” ve “Palačinka” deneyebilirsiniz. Ülkede yemek fiyatları oldukça uygun ve yemekler doyurucudur. 

Çek Cumhuriyeti biraları ile  tanınır. “Pilsner Urquell”, “Gambrinus”, “Budvar” ve “Staropramen” en çok tercih edilen markalardır.  “Becherovka” içimi sert bir likördür.  

Çek Cumhuriyeti’nde güvenlik konusunda dikkatli olmanız gerekir. Yanınızda fazla para taşımamaya, değerli takılar takmamaya, pasaport ve kıymetli eşyalarınızı otelde bırakmaya, gece geç saatlerde ıssız sokaklarda dolaşmamaya, kalabalık yerlerde dikkatli olmaya özen göstermelisiniz. Şehirde gece ve gündüz saatlerinde çok sayıda evsiz, sokaklarda yaşayan insan sürekli karşınıza çıkar.

Aşağıda Çek Cumhuriyeti’nde  gezme olanağı bulduğum Prag, Karlovy Vary ve    Český Krumlov hakkında kısa bilgiler verilmektedir.

PRAG-PRAGUE- PRAHA

Geçmişi M.Ö. 4000 yıllarına dayanan Prag; Orta Bohemya’da, Vltava Nehri’nin iki tarafında kurulmuş, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti ve bir milyonu geçen nüfusu ile ülkenin en büyük şehridir.

Prag’a Türkiye’den havayolu ile  yaklaşık 2.5   saat süren bir yolculukla ulaşabilirsiniz. Prag havaalanı “Ruzynĕ” şehir merkezine 20 kilometre uzaklıktadır. Havaalanından şehre taksi pahallıdır. Bu nedenle 119 numaralı otobüsle Dejvicko Metro İstasyonu’na yeşil renkli A hattına; 100 numaralı otobüsle Zličín Metro İstasyonu’na sarı renkli B hattına ulaşabilir. Oradan metroya binerek otelinize yakın metro istasyonunda inebilirsiniz.  Ayrıca minibüslerden de yararlanabilirsiniz.

Prag’da şehir içi ulaşımda tramvay, metro ve otobüs kullanabilirsiniz. Tramvaylar  4.30- 24.00 arasında aralıksız çalışır. Bazı hatlarda 24 saat çalışan tramvaylar bulunur.  Şehir haritasına dikkatle bakarsanız haritada  caddelerin üzerinde  hat boyunca çalışan  tramvay numaralarını görebilirsiniz. Yaz aylarında Tren İstasyonu, Ulusal Tiyatro ve Küçük Mahalle Meydanı’ndan (Malá Strana) kalkan 91 ve 92 numaralı tramvaylarla şehir turu yapabilirsiniz.   Metro  yeşil (A), sarı (B), kırmızı (C) olmak üzere üç hatta sahiptir. “Václav Meydanı’ndaki (Václavské Námĕstí- Wenceslas Square)” “Můstek” istasyonunda A ve B  “Muzeum” istasyonunda A ve C hatları birleşir. Muzeum İstasyonu ana tren istasyonuna yakındır.  “Florenc” (Ana Otobüs İstasyonu) İstasyonu’nda ise B ve C hatları birleşir. Bu istasyonlarda hat değiştirebilirsiniz. Metro 5.00-24.00 saatleri arasında çalışır. Tüm istasyonlarda harita bulunur.

Prag’da; tüm kamu ulaşım araçlarında aynı bilet kullanılır. Biletlerin geçerlilik süresi, değiştirebileceğiniz hat sayısı, biletin fiyatına göre değişir. Kısa  süreli  biletleri metro istasyonları veya gazete bayilerinden satın alabilirsiniz. Biletinizi tramvayda veya metro istasyonunda sarı makinelerde binmeden önce damgalatmanız gerekir. Günlük, 3,7 veya 15 günlük  biletleri  üzerinde yazılı tarihler arasında kullanabilirsiniz. Her yolculukta  damgalatmanıza gerek olmayan bu biletleri otel görevlisinden ve metro istasyonlarından alabilirsiniz. En iyi yöntem kullanımı kolay olan günlük veya kalış sürenize göre birkaç günlük bilet almaktır.

Taksi kullanırken mutlaka üzerinde “AAA” veya “Profi” yazan taksileri kullanmalı, otele telefonla taksi çağırtmalı veya duraklardan binmelisiniz. Taksiye binerken  gideceğiniz yerin fiyatını önceden öğrenmenizde yarar vardır. Aksi taktirde otelinize her defasında farklı bir fiyatla dönebilirsiniz.

 

Prag tarihi yerlerini yürüyerek dolaşabileceğiniz bir şehirdir. Şehrin tarihi yerleri genelde araç trafiğine kapatılmıştır. Metro ve tramvay tarihi yerlere yakın mesafelere kadar gider. Daha sonra yürümeniz gerekir. Yürümek istemezseniz faytonlara, eski model arabalara  binebilirsiniz. Ancak bunlar oldukça pahallıdır.   

Şehri kendiniz dolaşabileceğiniz gibi farklı seçenekli tur programlarından yararlanabilirsiniz. Ayrıca “Hop on Hop off” iyi bir seçenektir.  Şehri nehirden görmek için farklı seçenekli turlarla  gece veya gündüz  “Karlův Most”  veya “Čechův Most” köprü ayaklarından kalkan teknelerle tekne turu yapabilirsiniz. Bu tekne turları size Prag’ı daha iyi tanıma olanağı sağlar. Ayrıca tam veya yarım günlük turlarla ülkenin farklı şehirlerine veya Prag çevresindeki önemli yerlere gidebilirsiniz. Bu konuda  şehrin her tarafında yer alan Turizm Bürolarından veya otelinizden yardım alabilirsiniz.

Prag 10 bölgeden oluşur. Ancak şehrin tarihi yerleri; Eski Şehir (Staré Mĕsto), Yahudi Mahallesi (Josefov), Yeni Şehir (Nové Mĕsto),  Küçük Mahalle (Malá Strana), “Kale Bölgesi’nde  (Hradčany) bulunur.

“Eski Şehir (Staré Mĕsto)”, şehrin merkezini oluşturur.  Eski Şehir   XI. yüzyılda Prag Kalesi’nin dışında yerleşimin başlamasıyla Vltava Nehri’nin sağ tarafında kurulmuş ancak plansız bir şekilde gelişmiştir. Bu nedenle  Staré Mĕsto sokakları dar ve düzensizdir. Farklı sokaklardan aynı yere ulaşmak mümkün olduğundan  Eski Şehri keşfetmenin en iyi yolu; zamanınız ölçüsünde, bu sokakları kaybolma endişesi olmadan rahatlıkla dolaşmaktır.

 Staré Mĕsto ve Yahudi Mahallesi’ne (Josefov)  yeşil A ve sarı B metro hattıyla “Můstek” veya yeşil A metro hattıyla “Staromĕstská” İstasyonlarından ulaşabilirsiniz. Tramvay; Karlův Most  yakınında durur. Josefov için  17 ve 18 numaralı tramvaylarla   “Námĕstí Jana Palacha” gelebilirsiniz.

Eski Şehrin merkezini muhteşem bir görünüme sahip olan “Eski Şehir Meydanı (Staromĕstské Námĕstí)” oluşturur. Meydandaki en görkemli yapı;  asimetrik kuleleri yeryüzündeki dişi ve erkek özellikleri temsil ettiğine inanılan, Gotik, “Týn Kilisesi’dir (Kostel Matky Boží Před Týem)”.1365 yılında yapımına başlanan kilise, Bohemya dini reform hareketinin ve XV. yüzyılın başından 1620 yılına kadar Hus Kilisesi’nin merkezi olmuştur.  Karşı Reform sonrası kilise  Katolik kilisesine dönüşmüştür. Girişi kuzey tarafında yer alan Týn Kilisesi’nde gökbilimci “Tyco de Brahe Mezarı” bulunur.  Katolik kilisesine karşı çıkan Hus Hareketinin önderi “  Jan Hus” ait heykel ise  meydanda  yer alır.  1415 yılında yakılan  Jan Hus anısına yapılan heykel 1915 yılında meydana dikilmiştir.  Meydanın bu bölümünde yer alan diğer önemli bina Rokoko cephesiyle hemen dikkat çeken, 1755-1765 yılları arasında yapılan, halen “El Yazmaları ve Resim Müzesi” olarak kullanılan,  “Kinský  Sarayı’dır (Palác Kinských)”.

Meydanın diğer köşesinde göreceğiniz kilise ise “St. Nicholas Kilisesi’dir (Kostel Svatého Mikuláše)”.Kilisede her gece klasik müzik konserleri düzenlenmektedir.    Meydanın güneybatı köşesinde yer alan, 1338  yılında yapılan, yanına inşa edilen evlerle zaman içinde bütünleşen “Eski Belediye Sarayı (Staromĕstské Radnice)” çok güzel bir bina kompleksidir. 1945 yılında Nazilerin tahrip ettikleri bu bina kompleksi daha sonra aslına uygun şekilde restore edilmiştir. Renkli, Gotik ve Rönesans yan yana sıralanmış küçük binalardan oluşan Eski Belediye Sarayı’nın en fazla ilgi çeken bölümü 1490 yılında binaya eklenen “Astronomik Saat’tir”. Zamanı gotik numaralarla ve günümüz rakamlarıyla gösteren saat ayrıca  ay, gün ve burçları da gösterecek şekilde yapılmıştır. Saatin üzerindeki dört heykel; ölüm, hırs, kibir ve sefahati temsil etmekte,  sefahati temsil eden heykel elinde saz tutan bir Osmanlı olarak tasvir edilmiştir. Saat başında saatin önüne gelirseniz   her saat başı tekrarlanan ilginç gösteriyi seyredebilirsiniz.  Eski Belediye Sarayı’nı sadece Astronomik Saat olarak düşünmeden içine girerseniz (restorasyon için kapatılmamışsa) eski konsey  salonlarını ve 1381 yılında kulenin ilk katında yapılan “Oriel Şapeli’ni” görebilirsiniz. Ayrıca 1364 yılında yapılan “Eski Şehir Belediye Sarayı Kulesi’ne” çıkarak Eski Şehrin binalarını tepeden seyredebilirsiniz.

“Eski Şehir Meydanı (Staromĕstské Námĕstí)” gündüz inanılmaz kalabalık bir meydandır. Bu meydandaki cafelerde, bira evlerinde veya  Eski Belediye Sarayı’nın arka tarafındaki alanda bulunan banklarda oturmak, meydanı seyretmek son derece keyiflidir. Eski Şehir Meydanı’na bağlanan sokakların her biri dolaşmaya değer güzelliktedir. Araç trafiğine kapalı bu sokaklar size Ortaçağ atmosferi yaşatır. Dar sokaklar  sizi yeni meydanlara ve yeni tarihi yerlere götürür.

Eski Şehir Meydanı’nın kuzeyinde kalan, Vltava Nehri’ne kadar   uzanan   mahalle “Yahudi Mahallesi’dir  (Josefov)”. Yahudiler  XI. yüzyıldan itibaren Eski Şehrin kuzeyine yerleşmiş, yüzyıllarca onların bu bölgenin dışına çıkmalarına izin verilmemiştir. Getto 1689 Yangını ve 1890’lı yıllardaki yıkımdan büyük zarar görmüş ancak önemli binaların  bir bölümü  günümüze gelebilmiştir.   Meydandaki “St. Nicholas Kilisesi’nin (Kostel Svatého Mikuláše)” yanındaki, lüks mağazaların, cafelerin yer aldığı, ağaçlık  “Pařížska”, ona bağlanan veya ona paralel uzanan ara sokaklar, sizin bu bölgedeki önemli yerleri görmenizi sağlar.   Široká  üzerinde “Pinkasova Synagóga”,“Klausová Synagóga” ile Eski Yahudi Mezarlığı’ndan oluşan büyük bir kompleksin  girişi yer alır. “Eski Yahudi Mezarlığı (Starý Židovský Hřbitov)” 300 yıllık bir geçmişe sahiptir. 1478 yılında kurulan mezarlık 1787 yılına kadar kullanılmıştır. Yahudilerin sadece bu alana gömülmelerine izin verildiği için ölüler  12 kat üst üste gömülmüşlerdir. Mezarlıkta 12.000 mezartaşı, 100.000 mezarın olduğu tahmin edilmektedir. Oldukça ilginç farklı bir mezarlıktır. Mezarlığın  yakınındaki başhahamın konutu “Yahudi Belediye Sarayı (Židovský Radnice)”  pembe beyaz, Barok ön cephesi, kulesi ve onun üzerideki iki saat hemen dikkatinizi çeker. Pařížska üzerinde yer alan, girişi Červená üzerinden olan  Gotik “Eski Yeni Sinagog (Staronova Synagóga)” Avrupa’nın en eski sinagogudur. Halen Prag Yahudileri’nin dini merkezidir. 1270 yılında yapıldığında yeni sinagog adını almış, daha sonra yeni bir sinagog yapılınca adı Eski Yeni Sinagog olarak değiştirilmiştir. Mahallenin en güzel sinagogu “Vĕzexská” üzerinde yer alan  İspanyol Sinagogu’dur (Spanĕlská  Synagóga). XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılan sinagog  İspanya’daki Alhambra Sarayı’na benzeyen iç dekorasyonuyla tanınır.

Yahudi Mahallesi’nde nehir kenarında Eski Yahudi Mezarlığı’na yakın tramvay durağının bulunduğu “Námĕstí Jana Palacha” (Buraya kıyı boyunca yürüyerek  Karlův Most tarafından da gelebilirsiniz) üzerinde Neo Rönesans, “Çek Filarmoni Orkestrası’nın” merkezi “Rudolfinium (Dům umlĕců)” yer alır. Onun karşı tarafında arka cephesi Eski Yahudi Mezarlığı’na bakan, diğer çalışmalar yanında dünyanın en önemli antika cam koleksiyonunun da sergilendiği “Dekoratif Sanatlar Müzesi (Umĕleckoprůmyslové Muzeum)” bulunur (Arzu ederseniz  “Námĕstí Jana Palacha” bağlanan köprü “Mánesův Most” ile nehrin karşı kıyısındaki “Malostranská” metro istasyonunun bulunduğu alana; buradan da Prag Kalesi ve Mála Strana ulaşabilirsiniz).           

Eski Şehir Meydanı’na Týr Kilisesi yönünden bağlanan geniş sokak “Celetná” Prag’ın en eski sokaklarından biridir. Geçmişte şehre ülkenin doğusundan gelen ana yol işlevi gören bu sokak, XIV. yüzyılda Kral Yolu’nun bir parçası  olarak büyük önem kazanmıştır. 1911-1912 yılları arasında yapılan, daha sonra yenilenen  sokak çoğu Barok bina,  saray ve  kiliselerle süslüdür. Bu tarihi sokağın doğu tarafında  sivri kuleli  “Barut Kapısı (Prašna Brána)” yer alır. Barut Kapısı; geçmişte yanında bulunan kraliyet sarayı ile  Bohemya kral ve kraliçelerinin taç giyme törenlerinin yapıldığı  Prag Kalesi içindeki “St. Vitus Katedrali’ni”  birleştiren Kral Yolu’nun başlangıcını oluşturmuştur. Bu güzel kapının yanına, yıkılan kraliyet sarayının yerine, 1905-1911 yılları arasında   Art Nouveau tarzı bir “Belediye Evi-Municipal House- (Obecní dům)” yapılmıştır. Büyük konser salonu “Smetana” başta olmak üzere  çeşitli salonlar, restaurant ve cafeden oluşan bu   kompleksin önündeki “Námĕstí Republiky”; metro ve tramvay trafiğinin yoğun olduğu kalabalık aynı zamanda yankesicilere karşı biraz dikkatli olmanız gereken bir meydandır.          

Eski Belediye Sarayı’nın karşısında yer alan iki sokaktan meydana daha yakın olan “Železná” üzerinden, 1780’lerde yapılan, Neo-klasik,  “Devlet Tiyatrosu’na-Estates Theatre (Stavovské divadlo)” ulaşabilirsiniz. Tiyatronun yanında IV. Karl tarafından kurulan Prag’ın ilk üniversitesi’nin “Karolinum” kalıntılarını görebilirsiniz.

Eski Belediye Sarayı’nın önünden geçen “Karlův Most- Charles Bridge”  uzanan “Karlova- Charles Street” geçmişi XII. yüzyıla dayanan tarihi sokaklardan bir diğeridir. Celetná Sokağı’nın nehir tarafında devamı olan bu sokak Kral Yolu’nun Eski Şehir’deki diğer bölümüdür. Bu dar, kıvrımlı, cafelerin bulunduğu küçük meydanlarla süslü uzun sokakta yer alan Gotik ve Rönesans evlerin çoğu dükkanlara cafelere ve restaurantlara dönüştürülmüştür. Sokaktaki en görkemli bina heykellerle süslü, Barok saraydır “Clam Gallasův Palác”. Sokağın, “Karlův Most” hemen yakınındaki bölümünde yer alan eski bir Cizvit Üniversitesi “Klementinum”  büyük bir yapı kompleksidir.  1773 yılında Cizvit Tarikatı’nın kapatılmasından sonra  üniversite kütüphanesi olan bu kompleks günümüzde “Ulusal Kütüphane” olarak kullanılmakta, içinde yer alan kiliselerde konserler düzenlenmektedir. Karlova üzerinde Karlův Most girişinde, tramvay  yoluyla bölünen küçük meydanda “Křižovnické Námĕstí”  gördüğünüz 1848 tarihli heykel;  IV.Karl (Charles) anısına yapılmıştır. Heykelin arka tarafında  küçük bir köprü müzesi ve  bir kilise yer alır. Buradaki köprü ayağından tekne turlarına katılabilirsiniz. Ayrıca  tramvay yolunun kenarındaki geçitlerden  geçerek  kıyı boyunca uzanan yoldan kuzey tarafına giderseniz Yahudi Mahallesi’ne, diğer yöne güney tarafına giderseniz Eski Şehrin diğer bölümleriyle, Yeni Şehrin kıyı bölümüne ulaşabilirsiniz.      

“Yeni Şehir (Nové Mĕsto)” 1348 yılında IV. Karl (Charles) tarafından kurulmuştur. Eski Şehir’den iki kat büyük olan Yeni Şehir 1800’lü yıllarda  yeniden düzenlenmiş, birçok tarihi bina yıkılmıştır.  Yeni Şehri, Eski Şehir’den ayıran ana sokak “Na přikopĕ” Barut Kulesi’nden başlar. Daha sonra  “Národni” adını alarak  köprüye  “Most Legíí” kadar uzanır. Eski Şehrin etrafındaki savunma hendeği üzerine yapılan Na přikopĕ üzerinde lüks mağazalar yer alır.

Yeni Şehre (Nové Mĕsto) A yeşil metro hattıyla “Můstek” ve “Muzeum” İstasyonlarında; B Sarı metro hattıyla “Karlovo Námĕstí”  ve Národní třída metro istasyonlarında inerek ulaşabilirsiniz. “Karlovo Námĕstí” tramvaylarının tümü Yeni Şehre  gelir. Ayrıca Eski Şehir Meydanı’nda iseniz  Astronomik Saat’in yer aldığı Eski Belediye Binası’nın tam karşısındaki iki sokaktan veya Eski Şehrin farklı sokaklarından yürüyerek  ulaşabilirsiniz.    

Yeni şehrin ana meydanı “Václav Meydanı’dır (Václavské Námĕstí- Wenceslas Square)”. Büyük bir alanı kaplayan, dar, uzun meydan; çoğu tarihi binalarda yer alan otel, restaurant, cafe, birahane, lüks mağaza ve sinemalarla dolu son derece kalabalık bir yerdir. Meydanda şehrin metro hatlarının birleştiği ana duraklar  “Můstek” ve “Muzeum” bulunur. Prag halkının kutlama ve protesto gösterilerini gerçekleştirdiği, Kadife Devrim’e neden olan 1989 Kasım olayları ile hafızalardan silinmeyen bu hafif eğilimli  meydanın en üst noktasında, Ulusal Müze’nin ön tarafında  at üzerinde “Aziz Václav” ve altında  koruyucu azizlerin yer aldığı  dev bir heykel bulunur. Bu heykelin hemen yakınında 1969 yılında Rus Müdahalesini protesto etmek amacıyla kendini yakan öğrencinin “Jan Palach”  öldüğü yerde yapılan Kadife Devrim’den sonra komünist rejimi kurbanlarına adanan bir küçük anıt yer alır. Yoğun bir trafiğe sahip “Wilsonova Caddesi” üzerinde yer alan meydana tüm görkemiyle bakan,  Neo-Rönesans  “Ulusal Müze (Národní Muzeum), 1890 yılında yapılmıştır. Müzenin yan tarafında  Neo-Klasik “Prag Devlet Operası (Státní Opera Praha)” yer alır. Caddenin üzerinde biraz ileride 1901-1909 yılları arasında yapılan, Art Nouveau tarzı  “Tren İstasyonu’nu” görebilirsiniz.

Václav Meydanı’ndan (Václavské Námĕstí)  şehrin önemli alışveriş caddelerinden biri olan, lüks mağazaların yer aldığı “Jungmannova” ulaşabilirsiniz.

Prag’ın en büyük meydanı XIX. yüzyılda park şeklinde düzenlenmiş, geçmişi 1348 yılına dayanan “ Karel Meydanı’dır (Karlovo Námĕstí- Charles Square). Jungmannova yakınında  yer alan bu meydan  Çek tarihinin ünlü kişilerinin heykelleriyle süslü tam bir dinlenme alanıdır.  Meydanın çevresindeki en önemli bina “Yeni Belediye Sarayı’dır (Novomĕstská Radnice)”. Yeni Belediye Sarayı XIV. yüzyılda yapılmış, daha sonraki yüzyıllarda bina büyütülmüş, Gotik kulesi XV. yüzyılda binaya eklenmiştir. Prag tarihinde çok sık yaşanan  politikacı ve din adamlarının pencereden atılma olaylarının ilk gerçekleştirildiği yer olarak tanınır.      

Yeni Şehir tarafında Vitava Nehri kıyısında şehrin en önemli  yapılardan biri “Ulusal Tiyatro (Národní Divadlo)” yer alır.  Ulusal Tiyatro 1881 yılında tamamlandığı sırasında çıkan bir yangın sonucu tamamen yanmış, halkın desteği ve Çek sanatçıların katkılarıyla yeniden yapılmıştır. Tiyatro; yıldızlarla kaplı mavi bulutu temsil eden üzerinde sarı bir taç bulunan  çatısı ve cephe süslemeleriyle muhteşem bir görüntüye sahiptir. Tiyatroya 1980’li yıllarda tiyatroyu genişletmek için yapılan çalışmalar sırasında ana binadan tümüyle farklı modern mimari örneği üç kübik bina   eklenmiştir. Modern mimariden hoşlanıyorsanız Ulusal Tiyatro’nun yakınında nehir kenarında “Dans Eden Bina (Tančíicí dům)”  olarak adlandırılan  binayı görebilirsiniz.    

Prag, “Köprüler Şehri’dir”. Şehirde nehrin her iki tarafını birbirine bağlayan çok sayıda köprü bulunur. Bunlar içinde en güzeli adeta bir sanat galerisi görünümünde olan Eski Şehir Meydanı’ndan gelen “Karlova” devamında yer alan “Karel Köprüsü’dür (Karlův Most- Charles Bridge )”. Bohemia Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru IV. Karl için, “Peter Parlar” tarafından,  selden zarar gören “Judith Köprüsü’nün” yerine, 1357 yılında yapılan köprü, 515 metre uzunluğundadır. İlk yapıldığı tarihte sade bir görünüme sahip olan köprünün her iki tarafındaki korkulukları üzerine çoğu  XVIII. yüzyılın başında olmak üzere  30’dan fazla dini temalı farklı büyükte heykel yapılmıştır. Bu heykellerden; 1683 tarihli, “Aziz Jana Nepomuckého Heykeli’nin” önü şans getirdiğine inanıldığı için heykele dokunmak isteyen turistlerle doludur. Köprünün Staré Mĕsto tarafında,  Gotik, “Staré Mĕsto Köprü Kulesi” ile Malá Strana tarafında daha kısa olan eski köprüden kalma “Judith Kulesi”  ile  “Malá Strana Köprü Kulesi” yer alır. Judith Kulesi dışındaki diğer iki kuleden muhteşem bir şehir ve köprü manzarası seyredebilirsiniz. Kuleler dışında;  köprünün her köşesinden şehrin her iki tarafı, nehir, nehirde yüzen kuğular çok güzel görünür. Sadece yaya trafiğine açık olan köprü; müzisyen, ressam ve hediyelik eşya satıcılarıyla doludur. Geçmişte Kral Yolu’nun bir parçası olan köprü günümüzde aynı işlevini bu defa turistler için yerine getirmekte, Barut Kulesi, Eski Şehir Meydanı ile Prag Kalesi arasındaki yürüyüş yolunun en güzel bölümünü oluşturmaktadır.

Vltava Nehri’nin diğer tarafında; kalenin altından Vltava Nehri kenarına kadar uzanan bölge  “Küçük Mahalle (Malá Strana)” ile tepede yer alan bölge “Kale Bölgesi (Hradčany)” şehrin diğer güzel bölgeleridir.

Eski Şehir’den bu bölgelere; Karlův Most  üzerinden keyifli bir yürüyüşle; 12,18,22,23 numaralı tramvayla;  yeşil renkli A metro hattının “Malostranská”  istasyonundan  ulaşabilirsiniz.

“Malá Strana Bölgesi’nin” merkezi; Charles Köprüsü’ne üzerinde dükkanların yer aldığı kısa sokak “Mostecká ” ile bağlanan “Küçük Mahalle Meydanı’dır (Malostranské Námĕstí)”. Ortaçağda yapılan,  Barok ve Rönesans dönemlerinde yeniden inşa edilen evlerin, belediye binası ve sarayların  yer aldığı meydan  tramvay trafiği nedeniyle çok  yoğundur.  Meydandaki ana bina meydanın ortasında yer alan “Aziz Nicholas Kilisesi’dir (Kostel Sv. Mikuláše)”. 1703-1761 yılları arasında yapılan, girişi meydanın batı tarafında yer alan  kilisenin içi; Barok sanatçılara ait fresk, heykel ve resimlerle süslenmiştir. Kilisenin özellikle tavan ve kubbe freskleri görülmeye değer güzelliktedir.  

Küçük Mahalle Meydanı’nın güneyinden meydana bağlanan, Vltava Nehri’ne paralel uzanan, daha sakin, “Karmelitská” boyunca yürüdüğünüzde; sokağın kenarında mucizeler yarattığına inanılan heykelin yer aldığı “Kutsal Meryem Ana Kilisesi’ni (Kostel Panny Maria  Vítĕzná)” görebilirsiniz. Buradan karşıya geçip, “Harantova” (yola nehre doğru devam ederseniz Kampa Adası’na ulaşabilirsiniz) üzerinden   köprü yönüne giden  sokağa  yöneldiğinizde Barok yapıların yer aldığı “Malta Meydanı’na (Maltezské Námĕstí)” ulaşabilirsiniz (Aynı meydana Mostecká Sokağı’na bağlanan ve güneye uzanan Lazeňská üzerinden de gelebilirsiniz). Meydandaki XII. yüzyıl yapımı, kral tarafından “Malta Şövalyeleri’ne hediye edilen  “Kostel Marie Pod Řétezem” önünden biraz ilerlediğinizde ise karşınıza   “Büyük Manastır Meydanı çıkar (Velkopřevorské Námĕstí)”. Beatles üyesi John Lennon’un vurulması sonrasında sevenlerinin şiir ve grafiklerle süsledikleri  “John Lenon Duvarı’nı”  gördükten sonra  küçük dar bir köprüyle  küçük su değirmenlerini seyrederek  nehrin çok ince bir koluyla  Malá Strana ayrılan  “Kampa Adası’na” ulaşabilirsiniz.  Küçük bir meydana ve geniş bir park alanına sahip olan bu adadaki  restaurantlardan birinde güzel bir manzara eşliğinde  bir kahve içmek çok keyiflidir.

Geniş parklar, gözlemevi, gözlem kulesi, kiliseler, “Açlık Duvarı (Hladová Zed)” olarak bilinen şehir surlarının bulunduğu yemyeşil “Petřín Tepesi’ne” ise Karmelitská yolunun devamı olan “Újezd” üzerinden yürüyerek veya funikularla  ulaşabilirsiniz.           

Küçük Mahalle Meydanı’nın (Malostranské Námĕstí) kuzeyinde; “Tomášská” ile ulaşabileceğiniz  “Valdštejnské  Námĕstí” üzerinde; 1620-1630 yılları arasında, Otuz Yıl Savaşları’nın komutanı için, imparator tarafından inşa ettirilen, ancak onun düşmanla anlaşması nedeniyle çok kısa bir süre oturabildiği Barok saray “Valdštejnský Palác” yer alır. Halen “Çek Cumhuriyeti Senatosu’na” ev sahipliği yapan sarayın heykellerle süslü güzel bahçesini gezebilirsiniz.

Meydanın kuzeyinde yer alan “Letenská” üzerinde  geçmişte önemli bir Katolik ibadet merkezi olan, 1257 yılında yapılan, 1723 yılında fırtınadan zarar gördüğü için yeniden inşa edilen,  “Aziz Thomas Kilisesi (Kostel Sv. Tomáš)” bulunur. Kiliseden sonra  sokağın sonundan Malostranská Metro İstasyonu’na ulaşabilirsiniz.    

Küçük Mahalle Meydanı’nın (Malostranské Námĕstí) batısında;  yukarı doğru çıkan  dar,  “Nerudova” sizi  Hradčany Bölgesi’ne, Prag Kalesi’nin batı kapısına ulaştırır. Sokak; hediyelik eşya dükkanları, ofisler, birkaç katlı Barok  evler ve  elçilik binası olarak kullanılan  “Thun Hohenšteinský Palác”, “Morzi Palác” gibi saraylarla çevrilidir. Nerudova  çok eski bir sokak olduğundan  numara yerine binalar farklı plakalarla  birbirinden ayrılmıştır.

Sokağın sonunda ulaşacağınız Prag Kalesi’nin batı kapısının önündeki muhteşem manzaralı meydan “Hradčanské Námĕstí”  birbirinden şık saraylarla çevrilidir. Bunlar arasında; meydanın güneyinde, yokuşun başında yer alan, Rönesans, XVI. yüzyıl yapımı, halen “Askeri Tarih Müzesi” olarak kullanılan  “Schwarzenberský Palác”; meydan ile “Kanovnická” köşesinde yer alan, Rönesans, “Martinický Palác”; kuzeyinde, kale kapısının hemen yanında, XVI. yüzyılda yapılan, 1760’lı yıllarda ön cephesi  Rokoko tarzı düzenlenen, pembe beyaz, muhteşem   “Başpiskoposluk Sarayı (Arcibiskupský  Palác)”, sarayın hemen yanında yer alan dar bir sokaktan ulaşılan “Šternberský Palác” sayılabilir. Šternberský Palác  halen “Avrupa Sanatları Ulusal Galerisi’ne” ev sahipliği yapmaktadır. Galeride “Rubens”, “Rembrandt”, “El Greco” başta olmak üzere farklı dönemlere ait ünlü Avrupalı ressamların eserlerini görebilirsiniz.        

Meydandan  yukarı doğru devam eden “Kanovnická” üzerinden  şehrin en güzel sokaklarından biri olan “Nový Svĕt” ulaşabilirsiniz. Bu güzel sokaktan yokuş aşağı inen iki sokaktan veya  Schwarzenberský Palác önünden geçen “Loretánska” üzerinden kısa bir yürüyüşle “Loretánské  Námĕstí” gelebilirsiniz. Bu güzel meydanın bir tarafında  halen dışişleri bakanlığı binası olarak kullanılan, 1669 yılında yapımına başlanan, çok geniş bir alanı kaplayan, Gotik sarayı “Cerninský Palác” görebilirsiniz. Meydanın diğer tarafında ise Bohemya’nınn en önemli dini merkezlerinden biri olan “Loreto” yer alır. Bu dini merkez; Beyaz Dağ Savaşı’nda Katoliklerin kazandığı başarı üzerine 1629 yılında yapılmıştır. Dini merkezin içinde “Meryem Ana Evi’nin (Santa Casa)” benzerini, kiliseyi ve manastırı görebilirsiniz. Loreto’dan kısa bir yürüyüşle   1140 yılında kurulmuş “Strahov Manastırı’na (Strahovský Klášter)”  ulaşabilirsiniz. “Premonstratensia Kardeşliği” için yapılan büyük yapı XIII. yüzyılda yanmış, daha sonra yeniden yapılmış, günümüzdeki Barok şeklini XVIII. yüzyılda kazanmıştır. Halen manastırda bulunan kiliselerden biri sanat galerisine, Manastırın içi Avrupa’nın en önemli iki kütüphanesine ev sahipliği yapmaktadır.      

Hradčany  Bölgesi’nin kalbi Prag’ın tarihinin başladığı, kuleleri ile muhteşem bir görüntüye sahip olan “Prag Kalesi’dir (Pražký Hrad)”. Bu kalenin  yapımına IX. yüzyılda  başlanmış, XIV. yüzyıla kadar kraliyet sarayı, manastır ve  kiliselere ev sahipliği yapmıştır. IV. Karl (Charles) döneminde yenilenen kale, 1541 yangınından sonra  XVI.yüzyılda genişletilmiştir. II.Rudolf döneminde kaleye yeni bölümler eklenmiş Arşidüşes Maria Theresa döneminde son şeklini almıştır. Habsburglar’ın Viyana’yı başkent olarak belirlemelerinden sonra önemini kaybeden kale; 1918 yılında yenilenmiş, Çekoslavakya başkanının resmi ofisi kaleye taşınmıştır. Halen kalenin bazı bölümlerinde Çek Cumhuriyeti devlet başkanlığı ofisleri bulunmakta, kale şehrin ve ülkenin tarihi ve siyasi merkezi olarak işlev görmektedir.

Kaleye kuzey, batı ve doğu  kapısından giriş yapabilirsiniz. Ancak en çok tercih edilen  kapı batı tarafındaki tören kapısıdır (Metro ile geldi iseniz doğu kapısı metroya daha yakındır).

Savaşan devlerin heykelleriyle süslü batı  kapısından kaleye girdiğiniz zaman XVIII.yüzyılda yapılan ilk avluya ulaşır. Burada nöbet tutan askerlerle   karşılaşırsınız. 5.00- 23.00 saatleri arasında her saat başında   nöbet değişim töreni yapılmaktadır. Bu ilk avludan; kapının tam karşısındaki binanın altında yer alan 1614  tarihli kapıdan  “Mátyašova Brána” geçerek ikinci avluya ulaşabilirsiniz.

 İkinci avluda 1753 yılında yapılan küçük bir şapel hemen dikkatinizi çeker. Avlunun kuzeyinde geçmişte kale ahırlarının bulunduğu yerde, 1965 yılında açılan “Kale Resim Galerisi (Obrazárna Pražského Hradu)” yer alır. Galeride  “Bohemya Kralı II.Rudolf’” ait büyük resim koleksiyonundan kalan resimler sergilenir. Koleksiyonda yer alan resimlerin   çoğu  XVI. ve XVIII. yüzyıla aittir.  Kalenin ikinci avlusundan  arzu ederseniz üzeri kemerli bir geçitle kalenin kuzeyindeki Kraliyet  Bahçeleri’ne ve oradan da Belvedere Sarayı’na ulaşabilirsiniz. İkinci avluda yer alan binalar devlet başkanlığı ofisleri olarak kullanılmaktadır. Buradaki bayrağın konumundan başkanın ofiste olup olmadığını  anlayabilirsiniz.

İkinci avludan dar bir geçitle ulaşacağınız üçüncü avluda  karşınıza birden iki gotik kulesi ve Rönesans çan kulesiyle  “Aziz Vitus Katedrali (Chrám Sv.Vita)” çıkar.1344 yılında yapımına başlanan katedral  600 yılda tamamlanabilmiştir. Bu nedenle Rönesans, Barok, Neo-Gotik  tarzların özelliklerini taşır. Dış cephesinde şeytan figürleri bulunan büyük  katedralin güneyinde   XIX. yüzyıla kadar ana giriş kapısı olarak kullanılan  “Altın Kapı” bulunur. Bu kapının üzerinde yer alan  XIV. yüzyıl Venedik ustaları tarafından yapılan “Son Yargı” mozaiği görülmeye değer güzelliktedir. Katedral; fresk ve vitraylarla süslü çok sayıda şapele sahiptir. Bu şapellerden  özellikle “Alfons Mucha” tarafından yapılan vitraylarla süslü şapelle; “Peter Parler” tarafından yapılan, katedralin diğer bölümlerinden farklı mimari tarza sahip,  fresk ve yarı değerli taşlarla süslü, “Aziz Wenceslas” Mezarı’nın yer aldığı  şapel görülmeye değer güzelliktedir. Katedralin  koro bölümü, IV. Karl (Charles) ve ailesinin mezarlarıyla, II.Rudolf’un   mezarının bulunduğu yeraltı mezarlığı etkileyicidir. Katedralin güney kulesindeki merdivenleri çıkmayı göze alabilirseniz buradan büyüleyici bir şehir manzarası seyredebilirsiniz.

Katedralin  güney tarafında  “Eski Kraliyet Sarayı (Starý Královský Palác)” yer alır.  İlk saray 1135 yılında Romanesk tarzda yapılmış, IV. Karl (Charles) döneminde XIV. yüzyılda Gotik tarzda yeniden inşa edilmiş, XV. yüzyılın sonunda Gotik tarzda büyük salon “Vladislavsý Sál” saraya eklenmiştir. İlk Romanesk sarayın kalıntıları günümüzdeki yapının temelini oluşturmaktadır. Dışı fazla görkemli olmayan sarayın içi ise muhteşemdir. Gotik ve Rönesans çok sayıda salondan oluşan  sarayın görkemli  salonu “Vladislavsý Sál” mimari açıdan görülmeye değer güzelliktedir. Kraliyet turnuvaları ve toplantılar için kullanılan bu salona atların girebilmesi için yapılan hafif eğimli bir merdivenle giriş sağlanmıştır.1541 yılındaki  yangında büyük zarar gören daha sonra geç Gotik tarzda yenilenen, Ortaçağ’da parlamento salonu olarak kullanılan  “Diet Salonu (Stará Snĕmovan)”  sarayın görülmesi gereken  salonlarından bir diğeridir.

Üçüncü avluda küçük bir meydanda yer alan “Aziz George Bazilikası (Bazilika  Sv.Jiří)” 920 yılından önce yapıldığından  kalenin en eski binasını oluşturur.1142 yangınından sonra ana binadan farklı renkte iki çan kulesi bazilikaya eklenmiştir. Bazilikanın içinde az sayıda orijinal fresk ve kraliyet mensuplarıyla uğradığı suikast sonrası Bohemya’nın koruyucu azizesi kabul edilen Prenses Ludmilla’nın mezarlarını  görebilirsiniz. Bazilikanın yanında yer alan, 973 yılında yapılan, daha sonra defalarca yenilenen, 1782 yılında kapatılan,1976 yılında yeniden inşa edilen ve Ulusal Galeri’nin bir bölümü olarak açılan  Bohemya’daki  en eski manastır binası “Aziz George Rahibe Manastırı (Klášter Sv.Jiří)”  halen “Bohemia Mannerist ve Barok Sanat Koleksiyonu’na” ev sahipliği yapmaktadır. Manastırın hemen yakınında, kalenin kuzey duvarında, ara sokaktan girerek ulaşacağınız bir bölümü hediyelik eşya satan dükkanlara  dönüşmüş,  XVI.yüzyıldan kalan  küçük, renkli evlerin bulunduğu kısa ara sokak   “Altın Yol (Zlatá Ulička)” olarak bilinir. XVI. yüzyılın sonunda kaledeki 24 saray muhafızı  için yapılan bu küçük evler, XVII. yüzyılda simyacı ve kuyumcular  tarafından kullanılmış, XIX. yüzyılda yoksulların yaşadığı evler olmuş, daha sonra evler orijinal hallerine uygun olarak restore edilmişlerdir. Bu evlerden 22 numaralı evde “Franz Kafka” ve kız kardeşi kısa bir süre yaşamıştır.

Kalenin doğu kapısı yanında gördüğünüz saray  “Lobvicky Palác”  konserler için kullanılmakta ve Bohemya tarihiyle  ilgili belgelerin yer aldığı bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Geçmişte hapishane olarak kullanılan “Dalibor Kulesi’nin (Daliborka)” altındaki kapı kalenin doğu kapısını oluşturur. Kapının önünden başlayan hediyelik eşya satıcılarıyla dolu merdivenler keyifli ve çok güzel bir manzaraya sahiptir (merdivenlerden yararlanarak  Malostranská metro istasyonu  ve “Malostranské Námĕstí tramvay durağına  kolaylıkla ulaşabilir veya kaleye bu yoldan giriş yapabilirsiniz).

Prag Kalesi’nin dışında kuzeyinde yer alan “Kraliyet Bahçeleri (Královská Zahrada” 1534 yılında  kraliyet ailesi için düzenlenmiş, II.Rudolf döneminde genişletilmiştir. Ancak bahçede yer alan XVI. yüzyıl heykellerinin ve çeşmelerin büyük bölümü 1648 yılında İsveç Ordusu tarafından tahrip edildiğinden günümüze sınırlı sayıda heykel ve çeşme kalmıştır. Bu güzel bahçelerin içinde  yer alan, XVI. yüzyılda yazlık saray olarak inşa edilen, şık çatılı,   “Belvedere Sarayı (Belvedér Palác)” İtalyan Rönesans tarzının İtalya dışındaki en  güzel örneklerinden biri kabul edilir. Sarayın bahçesinde yer alan,1564-1568 yılları arasında yapılan, su damlalarının müzik sesi oluşturduğu “Şarkı Söyleyen Çeşme” yapılan başarısız restorasyon sonucu bu özelliğini yitirmiştir. Bu bahçeler dışında Prag Kalesi’nin altında yer alan bahçelerde son derece güzel düzenlenmiştir.

Prag’da kaldığınız süre içinde her türlü etkinlik hakkında bilgi sahibi olabilmek için “Prague Post” dergisini  satın alabilir. Meydanda ve meydana bağlanan sokaklarda tarihi kostümler içinde bilet satan satıcılardan her türlü etkinlik için bilet satın alabilirsiniz. Çek besteci “Antonin Dvořák” ve “Bedřich Smetana” eserlerinin çalındığı klasik müzik konserleriyle  “kukla gösterileri” Prag geceleri için iyi bir seçenektir.

KARLOVY VARY-KARLSBAD-CARLSBAD

Karlovy Vary Batı Bohemya’da  yer alır. Yaklaşık 55.000 nüfusa sahip,  kaplıcaları ile tanınan küçük bir şehirdir. Rivayete göre; sıcak su kaynakları  Kral IV. Karl’ın (Charles) av sırasında  takip ettiği geyiğin kendini kurtulmak için sıcak suyun  içine atlaması  ile keşfedilmiş, bunun üzerine kral tarafından  buraya bir  şehir kurulmuştur. Şehre bu nedenle “Karl’ın Banyosu” anlamına gelen Karlovy Vary adı verilmiştir.

Karlovy Vary Prag şehrine yaklaşık iki saat uzaklıktadır. Şehre trenle, Florenc Metro İstasyonu’ndan ulaşacağınız  “Florenc Ana Otobüs İstasyonu’ndan (Autobusové Nádraži Florenc)”  hareket eden farklı otobüs şirketlerine ait otobüslerle  veya yerel tur şirketleri ile güne birlik gidebilir veya kaplıcalardan   yararlanabilmek için bu güzel şehirde birkaç gün kalabilirsiniz.

Şehre   temmuz  ayında giderseniz aynı zamanda her yıl düzenlenen “Uluslararası Karlovy Vary Film Festivali’ne ” de katılma olanağı bulabilirsiniz. Bu dönemde Teplá Nehri kenarı boyunca asılmış  film afişleri arasından bir Türk filminin afişini görmek son derece gurur vericidir.

Adolf Hitler’in II.Dünya Savaşı sırasında çok sevdiği için bombalatmadığı, geçmişte Wolfgang Amedeus Mozart, Antonín  Dvořák , Salvador Dali, Rus Çarı I. Petro, Stalin gibi çok sayıda  ünlü kişinin ziyaret   ettiği şehirde; Atatürk   tedavi amacıyla 1918 yılında  “Grand Hotel Upp” yakınındaki  “Carlsbad Plaza Hotel’de” bir süre kalmıştır. Otelin girişinde halen “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk burada kalmıştır” yazısının yer aldığı bir tabela yer almaktadır.  

Karlovy Vary; Teplá Nehri’nin iki tarafında yemyeşil tepelerin altında kalan  bir vadinin içinde ve bu tepelerin eteklerine kurulmuştur. Şehrin her tarafında birbirinden güzel düzenlenmiş farklı büyüklükte, heykellerle süslü çok sayıda park bulunur. Nehrin iki tarafı    köprülerle  birbirine bağlanmıştır. Nehrin her iki tarafındaki sokakların üzerinde ve tepelerde XIX ve XX. yüzyılda yapılmış, halen büyük bölümü otel, ilk katları cafe, dükkan ve restaurant olarak kullanılan, tablo görünümünde, üç, dört  katlı, farklı pastel  renklerde boyanmış Art Nouveau ve Neo-Klasik  binalar yer alır. Bu binalar yanında 1884-1886 yılları arasında yapılan “Karlovy Vry Tiyatrosu (Mĕstské Divadlo)” ile Vřidelní Kolonáda arkasındaki yüksek bir alanda   bulunan, 1732 tarihli, Barok kilise “Sv. Máří  Magdalény-Church of St Mary Magdalene” hemen dikkatinizi çeker.

Ancak şehri gezerken sadece  ana caddelerde yürümemek, nehir kenarından daha yüksekte kalan arka sokaklara girerek, buralardaki şık binaları ve kiliseleri de  görmek gerekir. Bu kiliseler arasında; şehri gezerken birçok yerden şık soğan kubbeleri görülen, bir Rus soylu tarafından 1893-1897 yılları arasında yaptırılan  “Sv.Petr a Pavel-Church of St. Peter and St Paul” yer alır. Bu güzel   şehri tepeden seyretmek isterseniz  şehrin şık otellerinden “Grand Hotel Upp” yan tarafındaki sokaktan ulaşacağınız   funikular ile yemyeşil ormanlar arasından geçerek “Dostluk Tepesi’ndeki”  “Diana Kulesi’ne (Rozhledna Diana)”  çıkabilirsiniz.   

Karlovy Vary’de çok sayıda şık tarihi otel bulunur. Bu oteller içinde XVIII. yüzyılın başında yapılan, kaplıcaları ile tanınan Grand Hotel Upp, kaplıcaları ile tanınan, 1892-1895 yılları arasında Neo-Rönesans tarzda yapılan “Imperial Hotel” konaklamasanız bile görmeniz gereken  otellerdir.

Karlovy Vary’de  termal kaynak sularının aktığı çeşmelerin bulunduğu binalar “Kolonáda-Colonnade” olarak  adlandırılmaktadır. Bunlar  arasında  “Vřidelní Kolonáda”  içinde farklı sıcaklıkta suların aktığı çeşmeler,  sıcak suyu belli bir yüksekliğe atan bir çeşme ve çok sayıda hediyelik eşya dükkanı bulunan modern bir binadır.

Vřidelní Kolonáda karşı tarafında 1883-1884 yılları arasında yapılan daha sonra çeşitli tarihlerde onarılan  İsveç tarzı, beyaz ahşap, şık, içinde iki su kaynağı bulunan  “Trižni Kolonáda- Market Colonnade” yer alır. Binanın arkasındaki kayalık üzerinde yer alan “Kule” halen kule ve kaplıca olarak kullanılmaktadır. 

Bu iki Kolonáda yakın mesafede yer alan “Mlýnská Kolonáda-Mill Spring Colonnade”, 1871-1881 yılları arasında yapılmıştır.  Kolonáda 124 Korint tarzı sütunu ve yılın 12 ayını temsil eden heykelleri ile çok güzel bir görünüme sahiptir. İçinde 50 derecenin üzerinde sıcaklığa sahip beş su kaynağı yer alır.

Antonín Dvořák Parkı’nda  yer alan “Sadová Kolonáda- Park Spring Colonnade
1880-1881 yılları arasında yapılmıştır. Ferforje ve heykellerle süslü bu şık  Kolonáda  dikkat çekicidir.

Karlovy Vary şehrindeki termal sular halen bel fıtığı, kireçlenme, solunum yolu enfeksiyonları, kemik hastalıkları ve mide rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Kolonáda  çeşmelerinden akan farklı sıcaklıktaki suları, suyun yavaş içilmesi için özel olarak tasarlanmış, porselen, çoğunun üzeri Karlovy Vary resimleri ile süslü, ucu çaydanlığa benzeyen, yassı,  küçük kaplarla içebilirsiniz. Bu kapları hediyelik eşya satan dükkanlardan satın alabilir. Daha sonra hatıra olarak Türkiye’ye getirebilirsiniz. Bu şifalı sulardan içerken:  suyu aynı çeşmeden alınmanız, yavaş yavaş  içmeniz ve içtikten sonra yavaş adımlarla yürümeniz önerilmektedir. Suyun farklı sıcaklıktaki çeşmelerden ve fazla miktarda içilmesi   sık sık tuvalete gitmenize neden olabilmektedir.  

Şehir; kaplıcaları dışında  “Oplatky” adı verilen, birçok çeşidi bulunan   kağıt helvası, Bohemya Kristalleri arasında önemli markalardan biri olan, zamanınız olması halinde şehrin biraz dışında bulunan fabrikasını ziyaret edebileceğiniz “Moser Kristalleri”, porselenleri ve Becherovka adını taşıyan likörü ile tanınır. Likör 1807 yılında Doktor “Jean Becherovka” tarafından çok sayıda bitki ve baharat karıştırılarak ağrı kesici şurup olarak yapılmış ancak daha sonra doktorun içine   alkol eklenmesi ile içki haline getirilmiş, zamanla ulusal içki haline gelmiştir. Becherovka halen yerel halk tarafından ağrı kesici olarak da kullanılmaktadır. Arzu ederseniz bu içkinin ilk üretildiği müze haline getirilen evi  ziyaret edebilir. Şehrinde nehrin kenarında yer alan dev Becherovka şişesinin önünde bir resim çektirebilirsiniz. 

ČESKÝ KRUMLOV

Český Krumlov Güney Bohemya’da yer alır. Yaklaşık 15.000 nüfusa sahip küçük bir şehirdir.

Şehre Prag’dan Florence Metro İstasyonu’nda inerek, Florence Ana Otobüs İstasyonu’nundan kalkan otobüslerle yaklaşık 3 saatte gidebilirsiniz. Otobüs sefer sayısı sınırlı olduğu için gidiş dönüş biletinizi önceden almanızda yarar vardır. Özellikle cuma ve pazar günleri otobüsler yoğun olduğu için bilet bulamayabilir veya ayakta gitmek zorunda  kalabilirsiniz.  Otobüs İstasyonu şehir merkezine yaklaşık 15 dakikalık yürüyüş mesafesindedir. Prag’dan şehre doğrudan tren seferi bulunmadığından  Prag’dan önce trenle České Budějovice gitmeniz buradan yeniden trene binmeniz  gerekir. Tren istasyonu şehir merkezine yaklaşık 30 dakika yürüyüş mesafesindedir. Bu nedenle otobüsle şehre gitmek daha uygun bir seçenektir.

Şehir  XIII. yüzyılda kurulmuş,  1302-1611 yılları arasında  “Rožmberk Ailesi”, daha sonra 100 yıl boyunca “Eggenberg Ailesi”  1719-1945 yılları arasında  “Schwarzenberg Ailesi” tarafından yönetilmiştir. Şehir iki dünya savaşı arasında Çekoslavakya Cumhuriyeti’nin parçası olmuş, 1938-1945 arasında Sudetenland bir parçası olarak Almanlar tarafından işgal edilmiştir. Alman nüfus II.Dünya Savaşı’ndan sonra şehirden sürülmüştür. Çekolavakya’nın bir parçası olan şehir Komünist dönemde önemini kaybetmiş, Kadife Devrim’den sonra yeniden canlanmıştır.

Şehrin tarihi bölümü; Vltava Nehri’nin kenarındaki sarp kayalık alan üzerinde bulunan “Kale”, kalenin bulunduğu alanda bulunan  “Latrán” ile Vltava Nehri’nin  sağ tarafında kalan, Latrán’a bir tahta köprü ile bağlanan üç tarafı nehir ile çevrili at nalına benzeyen bir yarımada üzerine kurulmuş “İç Şehir (Vnitřní Mešto)” olarak bilinen iki bölümden oluşur. Vltava Nehri’nin iki tarafında kurulmuş olan Eski Şehir 1992 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.   

Eski Şehrin yarımada üzerinde kurulu  “İç Şehir (Vnitřní Mešto)” bölgesinin (Otobüsle geldi iseniz önce bu bölgeye ulaşırsınız) ana meydanı “Námĕstí Svornosti” tarihi binalarla dolu küçük bir meydandır. Meydandaki en önemli bina XV. yüzyılın ortalarında iki Gotik evin birleştirilmesi ile oluşturulan “Belediye Binası’dır”. Meydanın ortasında göreceğiniz “Marian Sütunu” 1716 yılında yapılan bir Veba Anıtı’dır. Meydanda bir Turizm Bürosu bulunur. Bu bürodan harita veya bilgi alabilirsiniz. Ancak harita olmasa bile meydana bağlanan, çoğu Vltava Nehri’nin farklı yerlerine ulaşan   sokaklara girerek  ön cepheleri heykel veya duvar resimleri ile süslü çok sayıda XIV ve XVII. yüzyıllar arasında yapılmış, Barok, Rönesans ve Gotik tarzlarda altları çoğunlukla  cafe ve hediyelik eşya satan dükkanlar bulunan birkaç katlı tarihi binaları görebilirsiniz. Bu sokaklarda gezerken Eski Şehir çok iyi korunduğundan geçmişte yaşadığınızı düşünebilir. Üç saat boyunca yol geldiğiniz için pişman olmazsınız. Meydana yakın sokaklardan birinde, tarihi eski bir binada, 1911 yılında şehirde yaşayan Avusturyalı sanatçı “Egon Schiele” ait eserlerin sergilendiği “Egon Schiele Galerisi’ni” ziyaret edebilirsiniz. Meydanın yakınındaki diğer bir sokakta yer alan “St.Vitus Kilisesi (Kostel Sv.Vita)” XV.yüzyılda yapılmış Gotik bir kilisedir.

Vltava Nehri’nin kenarı ise küçük restaurant ve cafelerle doludur. Bu cafelerde oturmak, nehrin köpüklü sularında aileleri ile rafting yapanları seyretmek, kaleyi aşağıdan görmek çok keyiflidir. Hava koşullarına aldırmadan nehrin farklı bölümlerinde rafting yapanlar şehre farklı bir güzellik katmaktadır. Nehrin üzerindeki küçük köprüler nehri ve rafting yapanları seyreden turistlerle doludur. Şehre temmuz ve ağustos aylarında giderseniz Uluslararası Müzik Festivali’ni de izleyebilirsiniz.      

İç Şehir’e tahta bir köprü ile bağlanan kale tarafındaki “Latrán” (Trenle geldi iseniz önce bu bölgeye ulaşırsınız) geçmişte kaleye hizmet sağlayan tüccar ve zanaatkarların yaşadığı bir bölgedir.  Geçmişte şehrin etrafını çevreleyen sekiz kapıdan kalan tek kapı  Rönesans “Budĕjovice” ile Gotik ve Barok yapılardan oluşan manastır kompleksi  Latrán’da görülecek önemli yerler arasındadır. Latrán İç Şehir tarafına göre daha sakin bir bölgedir.

“Český Krumlov Kalesi” şehrin en görkemli yeridir. Kale Vltava Nehri kenarına dik inen sarp bir kaya üzerine yapılmıştır. Kale Prag Kalesi’nden (Pražký Hrad) sonra ülkedeki ikinci büyük kaledir. Çok büyük olan kaleyi gezmek zaman alacağı için en iyi yol Latrán tarafındaki girişte yer alan Turizm Bürosu’ndan broşür almaktadır. Kalenin en eski bölümü 1580 yılında yapılan renkli süslemelerle bezeli yuvarlak kuledir. Kuleden şehir seyredilebilmektedir. Farklı dönemlerde yapılan eklemelerle sürekli genişletilen kalede çok sayıda küçük avlu bulunur. Bazı avluların duvarları geçmişteki görünümü vermek amacıyla fark edemeyeceğiniz şekilde boya  ile şekillendirilmiştir. 300 odalı kalede “Rožmberk Odaları” görülmeye değer güzelliktedir.  Kalenin farklı yerlerinde göreceğiniz gül motifleri  Rožmberk Ailesi’nin simgesidir. Kalenin kule tarafındaki hendeğinde de kalenin maskotları olan iki küçük ayı bulunur. Kale 1767 yılında Schwarzenberg Ailesi tarafından yeniden yapılan   “Barok Kale Tiyatrosu” ile tanınır. Tiyatro günümüze kadar gelen en iyi korunmuş kale tiyatrolarından biri kabul edilmektedir. Tiyatro ile kalenin diğer bölümleri üzeri heykellerle süslü XVII. yüzyılda yapılmış taş bir köprü ile bağlanmaktadır. Köprü yüksek birkaç katlı kemerlerle alttaki arazi üzerine oturtulmuştur. Taş Köprü’den ve kalenin farklı yerlerinden   kıvrılarak ve köpürerek  akan Vltava Nehri, evler, kilise kuleleri, yeşil alanlar, rafting yapan insanlar inanılmaz güzel  görmektedir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
*Bu yazı Çek Cumhuriyeti’ne iki farklı tarihte yaptığım seyahat sırasında gördüğüm yerler, edindiğim izlenimler, rehberlerin verdiği bilgiler ve aşağıda yer alan kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Dk, Eyewitness Travel Guides, Czech & Slovak Republics, Dorling Kindersley Limited, A Penguin Company, 2006, ISBN:1-4053-1517-2.
Dost Kitabevi, Prag, Cep Rehberi, Berlitz, Ankara, 2007,  ISBN 975-298-060-0.
Kina Italia/Lego, Prague, ISBN: 88-8180-234-1.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Cek_Cumhuriyeti_tarihi

http://www.myczechrepublic.com/cesky-krumlov

 

 

                              

                          

 

 

SEYAHATLER

AVUSTURYA

Avusturya Cumhuriyeti; Orta Avrupa'nın güneydoğusunda yer alır. 83.858 km²   yüzölçümüne sahiptir.  Batıda Liechtenstein ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde  Almanya ve Çek Cumhuriyeti  ile komşudur.

daha fazlası
BOSNA HERSEK

Bosna Hersek 51.147 km² yüzölçümüne sahip bir Balkan ülkesidir. Ülke; kuzey, batı ve güneyde Hırvatistan, doğuda Sırbistan,  güneyde Karadağ ile komşudur. Ülkenin kuzey bölgesi “Bosna”, güney bölgesi “Hersek” olarak tanınır.

daha fazlası
SİNGAPUR

Singapur Güneydoğu Asya’da yer alan bir ada devletidir. Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi arasında Malakka Yarımadası'nın güneydoğu ucunda yer alır. Kuzeyde Malezya'nın Johor Eyaleti, güneyde  Endonezya'nın Riau Adaları ile çevrilidir. Anakaradan Johor Boğazı ile ayrılır. Malezya’ya iki uzun köprü ile bağlanır. Güneydoğu sahilindeki 63 küçük ada ile birlikte yüzölçümü yaklaşık 682 km2 civarındadır. Dünyanın en küçük yirmi ülkesinden biridir.

daha fazlası
FAS KRALLIĞI

Fas Krallığı, kuzeybatı Afrika'da  yer alan Arap ülkesidir. İspanya’dan  Cebelitarık Boğazı ile ayrılır.  Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'na kıyısı olup, Afrika'nın Avrupa'ya yaklaştığı uçta, Avrupa’ya 14  km uzaklıktadır.  Afrika'nın en ucundaki “Tangier” şehri Fas'a,  Fas topraklarındaki “Ceuta” ve “Melilla” İspanya'ya aittir. Yüzölçümü 446.550 km2, güneyinde hak iddia ettiği,1975'ten beri yönettiği Batı Sahra dahil edilirse 710.850 km2 ‘dir.

daha fazlası

Copyright 2010. Privacy Policy | Terms of Use | XHTML | CSS

Design by MEHMET KEREM PALA

>