HOLLANDA
Hollanda (Holland), “Hollanda Krallığı (Kingdom of the Netherlands)” veya “The Netherlands” Batı Avrupa’da yer alır. Güneyde Belçika, doğuda Almanya ile komşudur. Kuzeyde ve batıda Kuzey Denizi’nde kıyısı bulunur. 41.528 km² yüzölçümüne sahip küçük bir ülkedir. Hollanda, Aruba ve Hollanda Antilleri’nden oluşur.
Ülkenin adı İngilizce “The Netherlands”, Felemenkçe “Alçak Ülke” anlamına gelen “Nederland” olarak bilinir. Felemenkçe “Holland” adı Holland eyaletinden gelmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu eyalet merkezi “Haarlem” olan Kuzey Hollanda (Felemenkçe Noord Holland) ve merkezi “The Hague-Den Haag” olan Güney Hollanda (Felemenkçe Zuid Holland) olmak üzere iki eyalete bölünmüştür. Holland kelimesi bu iki eyaletin bulunduğu bölge için, “Nederland” ülkenin tamamı için kullanılmaktadır. Buna rağmen ülke Felemenkçe Nederland olarak değil, Hollandalıların çoğu tarafından Holland adı ile anılmakta, dünyaya Holland adı ile tanıtılmaktadır. Hollanda Fransızca “Pays Bas (Alçak Ülke)” olarak adlandırılmaktadır. Tarihsel olarak Hollanda, Belçika ve Lüksemburg “Alçak Ülkeler (Low Countries)” olarak bilinir.
Alçak Ülkeler’de tarih öncesi çağlarla ilgili bilgiler sınırlıdır. Roma İmparatorluğu Galya’yı (Fransa, Kuzey İtalya, Belçika, İsviçre’nin batısı, Hollanda’nın bazı bölümleri ile Almanya’nın Ren Nehri’nin batı kıyısındaki bölgelere verilen ad) M.Ö. 57-50 yılları arasında işgal etmiş, Bu işgal sırasında imparatorluk bölgede “Kelt Belgae”, “Germen Frisian” ve “Germen Batavi” kavimleri ile karşılaşmıştır. Roma İmparatorluğu sadece Belgae (günümüz Belçika) topraklarını ele geçirmiş, bunu “Gallia Belgica” eyaletine bağlamış, Ren Nehri imparatorluğun kuzey sınırını oluşturmuştur. Kuzey Fransa, Güney Belçika, Güneybatı Hollanda’dan geçen “Scheldt Nehri’nin” kuzey kıyısında bulunan Frisian toprakları ile günümüzdeki Güney Hollanda’nın nehir kıyılarında yaşayan Batavia kavmine ait topraklar bu işgalin dışında kalmıştır. Kavimler göçü Roma İmparatorluğu’nun bölünmesine daha sonra Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olmuş, göç sonucu Avrupa’ya gelen German kavimlerden bir bölümü ilkçağın sonunda Frank çatısı altında toplanmış, Gallia Belgica eyaletine yerleşmiş, Franklar daha sonra güneye yönelerek Belgea topraklarında Frank “Merovenj (Merovingian) Hanedanlığı’nı” kurmuşlardır. Günümüzdeki Orta ve kuzey Almanya bölgesinde Saksonlar, Hollanda’nın kuzey sahillerinde “Frisianlar” hakimiyet kurmuşlardır. Merovenj Hanedanlığı’ndan sonra Frank Karolenj (Carolingian) Hanedanlığı güç kazanmış, Charlemagne döneminde 785 yılında Doğu Hollanda ve Frisianlar Karolenj Hanedanlığı’nın egemenliği altına girmiştir. Chalemagne İtalyan Lombardları ve Kuzey Saksonları yenerek büyük bir imparatorluk kurmuş, Hıristiyanlığın tüm Avrupa’ya yayılmasını sağlamış, Papa tarafından Kutsal Roma Germen İmparatoru olarak ilan edilmiştir. Ölümünden sonra imparatorluk Fransa, Almanya ve Alçak Ülkeler olarak üçe bölünmüştür. Alçak Ülkeler IX. ve X. yüzyıllarda Fransız krallar ve Alman İmparatorlar tarafından yönetilmiş ancak güç büyük ölçüde yerel lordların elinde olmuştur. XI. yüzyılda yüzlerce şehir kurulmuş, bu şehirlerin bir bölümü imparatorlardan sağladıkları imtiyazlarla zenginleşmişlerdir. 1433 yılında Belçika ve Hollanda’nın büyük bölümü “Burgundy Düklüğü’nün (Burgonya Düklüğü)” yönetimi altına girmiştir.
XVI. yüzyılda savaş ve miras yoluyla Alçak Ülkeler İspanya ve Kutsal Roma Germen İmparatoru V.Charles’ın eline geçmiş, V.Charles 1555 yılında Alman topraklarını ağabeyine, İtalya, İspanya ve Alçak Ülkeleri oğlu II. Philip’e vermiştir. Ancak koyu Katolik olan II. Philip tarafından Protestanları sindirmek için yapılan düzenlemeler büyük bir isyana yol açmıştır. Orange kontu “I.William” isyanın liderliğini yapmış, günümüzdeki Hollanda Kraliyet ailesinin kökeni olan “Orange-Nassau Hanedanlığı” onun tarafından kurulmuştur. 1579 yılında Alçak Ülkeler bölünmüş, Protestan ve isyancı 7 kuzey eyaleti (Holland, Zeeland, Utrecht, Groningen, Friesland, Overijsse, Gelderland) günümüzdeki Hollanda’nın temelini oluşturan “Utrecht Birliği’ni” kurmuşlardır. 1581 yılında birliğin adı “Yedi Birleşik Eyaletler/İller Cumhuriyeti- Birleşik Eyaletler/İller (The Republic of the Seven United Provinces/United Provinces )” olmuş, 1795 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Alçak ülkelerin güney eyaletleri ise aynı yıl “Arras Birliği Anlaşması’nı” imzalayarak II.Philip’e bağlılıklarını bildirmişler. Katolik olarak kalmış, İspanya ile uzlaşmış, günümüzdeki Belçika’nın temelini oluşturmuşlardır.
1618-1648 yılları arasında yapılan ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı, temelde Protestan Katolik mücadelesi gibi görülse de siyasi yönü bulunan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na bağlı kralların farklı taraflarda savaşması nedeniyle bir iç savaş niteliği taşıyan “Otuz Yıl Savaşları” sırasında İspanya başarısızlığa uğramıştır. “Westphalia Anlaşması” ile savaş sona ermiş, İspanya Birleşik Eyaletlerin bağımsızlığını kabul etmiş, anlaşma sonrası Scheldt Nehri ağzının kapatılması, Antwerp ticaretini olumsuz yönde etkilemeyi amaçlamıştır.
XVII. yüzyılda Kuzey Hollanda (Birleşik Eyaletler) ticaret, sanat ve bilimin merkezi olmuş, “Altın Çağı’nı” yaşamıştır. Deniz ticaretinde gelişmiş olan Antwerp’in İspanya’nın eline geçmesi ile buradan kaçan Protestanların, Portekiz ve İspanya’dan kaçan Yahudilerin ve Fransa’dan kaçan Protestanların Kuzey Hollanda’ya yerleşmeleri, yeni deniz ticaret yollarının keşfedilmesi ile yeni hammaddelerin ülkeye taşınması bu zenginliğin yaratılmasında önemli rol oynamıştır. Amsterdam ve Utrecht şehirleri gelişmiş, Amsterdam deniz ticaretinin merkezi olmuş, Asya, Amerika ve Afrika ile ticaret yapılmıştır. Hollandalı denizciler tarafından 1602 yılında “Hollanda Doğu Hindistan Şirketi (The Dutch East India Company)” kurulmuş, şirket Asya’da Malaya, Ceylon, daha sonra Endonezya adını alan koloniler kurmuştur. 1621 yılında da Hollanda’nın Afrika ve Amerika’daki çıkarlarını korumak ve köle ticareti yapmak üzere “Hollanda Batı Hindistan Şirketi (Dutch West İndia Company)” kurulmuştur. Şirketin kurduğu “New Amsterdam” kolonisi daha sonra Büyük Britanya tarafından işgal edilerek “New York” adını almış, Java ve Sumatra 1949 yılına kadar Hollanda’nın kontrolünde kalmıştır. Ticaretin gelişmesine bağlı olarak sanat gelişmiş, “Rembrandt van Rijn” gibi ünlü ressamlar yetişmiştir.
XVIII. yüzyılda “Fransız Devrimi” ve “Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın” etkisi ile ülkede demokrasi talepleri başlamış, demokrasi taraftarı ile Orange- Nassau Prensi’ni destekleyen Orange taraftarları arasında mücadeleler gündeme gelmiştir. Ayrıca Birleşik Krallık’la Hollanda arasındaki savaşlar ülke deniz ticaretine büyük zarar vermiştir. 1795 yılında Fransızların yardımıyla demokrasi taraftarları Orange-Nassau Prensi’ni devirerek “Batavian Cumhuriyeti’ni” kurmuşlardır. 1806 yılında Napolyon Bonaparte ülke yönetimine el koymuş, kardeşini kral ilan ederek “Hollanda Krallığı’nı” kurmuştur. 1815 yılında “Waterloo Savaşı’nda” Napolyon yenilmiştir.
1815 Viyana Kongresi’nde kuzey ve güneydeki Alçak Ülkeler’in birleştirilmesi kabul edilmiş, Belçika ile Hollanda birleşmiş, “Birleşik Hollanda Krallığı” adını almış, özerk Lüksemburg Büyük Dükalığı bu ülkeye bağlanmıştır. 1830 yılındaki ayaklanmadan sonra Belçika 21 Temmuz 1831 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Lüksemburg 1867 yılında “Londra Anlaşması” ile tarafsız devlet olmuştur.
Hollanda da 1849 yılında liberal bir anayasa kabul edilmiştir. Ülke I. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış ancak Almanya ve müteffikleri tarafından deniz ticaretine büyük zarar verilmiştir. II.Dünya Savaşı’nda ise Belçika ve Hollanda; Almanya tarafından işgal edilmiştir. Hollanda’nın birçok şehri bombalanmış, ülkede yaşayan Yahudilerin %75’i toplama kamplarında ölmüş, yaklaşık 200.000 Hollandalı çalıştırılmak üzere Almanya’ya gönderilmiş, 23.000 direnişçi hayatını kaybetmiş, halk açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Savaş sırasında Hollanda kolonilerinden Java ve Sumatra Japonya tarafından işgal edilmiş, bunlar 1945 yılında bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Japonya’nın işgal ettiği Endonezya 1949 yılında, Surinam 1975 yılında bağımsız olmuş, Hollanda Antilleri Holanda Krallığı’nın parçası olarak otonom olmayı kabul etmiştir. Hollanda; Belçika ve Lüksemburg ile birlikte Benelüks (Benelux) Topluluğu ve AET kurucu üyelerindendir.
Hollanda halen meşruti monarşi ile yönetilir. 12 eyaletten oluşur. Resmi başkenti “Amsterdam’dır”. Önemli şehirleri arasında “Rotterdam”, “Den Haag”, “Utrecht”, “Eindhoven”, “Groningen”, “Haarlem” ve “Maastricht” yer alır.
Ülkenin nüfusu 16 milyondan fazladır. Dünyada nüfus yoğunluğu en fazla olan ülkelerden biridir. Kilometre kare başına 488 kişi düşer. Ülke nüfusunun beşte biri yabancılardan oluşur. Nüfusunun %27’si Katolik, %17’si Protestan, %6’sı Müslüman, %1’i Hindu ve %1’i Budist’tir.
Resmi dili Felemenkçe’dir (Lehçe Hollandaca). İngilizce, Almanca ve Fransızca konuşan kişi sayısı fazladır. Bu nedenle dil konusunda sorunla karşılaşmazsınız. Sokaklarda gezerken Türkçe konuşan çok sayıda insanla karşılaşırsınız. Bunlar Türkiye’den gelen Turistler veya Hollanda’da yaşayan Türkler’dir. Ülkede 500.000’e yakın Türk yaşamaktadır.
Hollanda toprakları düzlüktür. En yüksek yeri 323 metre ile Limburg eyaletinde bulunan “Vaalserberg Tepesi’dir”. Ülkenin en alçak yeri deniz seviyesinden 6.7 metre aşağıda olan Güney Holland eyaletindeki “Nieuwerkerk aan de Ijssel’dir”. Ülke topraklarının altıda biri su ile kaplıdır. Hollanda’nın %18’i deniz seviyesinin altındadır. Bu bölgeler “dam” adı verilen setlerle sellere karşı korunmaktadır. Ülke topraklarının %60’ı nehir, göl ve denizin doldurulması sonucu oluşturulmuş, “polder” adı verilen “kazanılmış topraklardır”. Ülke XI.yüzyıldan bu yana bu yolla toprak kazanmaya çalışmakta, yüzölçümü sürekli değişmektedir. Hollanda geziniz sırasında sürekli ince su kanalları ile birbirinden ayrılmış polderlerle ve bu topraklarda yer alan değirmenlerle karşılaşırsınız. Değirmenler XII. yüzyıldan sonra buğday öğütmek ve polderlerdeki fazla suyu pompalamak amacıyla kullanılmıştır. Ancak teknolojik gelişmeler sonucu günümüzde önemlerini yitirmişlerdir. Halen çalışır durumda 1000 değirmen bulunmakta, bunlar ziyaret edilebilmektedir.
Hollanda oldukça sert bir iklime sahiptir. Yaz aylarında sıcaklık 20 derece civarında, kış aylarında oldukça soğuktur. Her mevsim yağmurludur. Bu nedenle ülkeye hangi mevsim giderseniz gidin yanınıza mutlaka bir şemsiye ve yağmurluk, kış aylarında gidecekseniz kalın giysiler, yaz aylarında gidecekseniz kalın bir kazak almanızda yarar vardır.
Hollanda ekonomisi tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm, bazı sanayi kolları ve transit ticarete dayanmaktadır. İşgücünün %45’i sanayi sektördedir. Tarım sektöründe ülke nüfusunun sadece %3’ü çalışmasına karşılık ABD ve Fransa’dan sonra 3. büyük tarım ürünleri ihracatçısıdır. Ülke; Türkiye’den XVI. yüzyılda Hollanda’ya gönderilen lale başta olmak üzere dünyanın en büyük çiçek üreticisi ve ihracatçısıdır. Tarım üretiminde gen mühendisliği ve çapraz gübreleme konularında büyük gelişme sağlamıştır.
Ülkenin para birimi Euro’dur. Kredi kartı kullanımı yaygındır. Hollanda hediyelik eşya yönünden zengin bir ülkedir. Hediyelik eşya olarak minyatür Hollanda evleri, tahta laleler, porselen lale sepetleri, lale soğanları, Delft Porseleni’nden yapılmış çeşitli objeleri, yün terlikler, yerel giysiler, Hollanda bebekleri, elmas takılar, Hollanda içkisi Jenever, farklı büyüklükte yapılmış yel değirmenleri, tahta ayakkabılar ve peynir satın alabilirsiniz.
Ülkeye özgü “Klompen/ Clog” adı ile bilinen tahta ayakkabılar ıslak meşe tahtasından makinelerde yapılmakta, en az iki hafta kurutulduktan sonra cilalanmakta ve üzeri çeşitli motiflerle süslenerek boyanmaktadır. Özellikle XIII. yüzyılda yaygın şekilde kullanılan Klompenlerin yapıldığı atölyeleri ve yapımını yerel turların düzenledikleri farklı tur programları kapsamında görebilir. Bu atölyelerden dekoratif amaçlı veya giymek için tahta ayakkabı alabilirsiniz. Giymek için alacaksanız ayakkabıların ayağınızı acıtmaması için ayakkabılar kalın yün çoraplarla giyildiğinden mutlaka ayak numaranızdan bir numara daha büyük almanızda yarar vardır. Ayrıca dekoratif amaçlı kumbara veya ayakkabı fırçalığı şeklinde dizayn edilmiş çok şık tahta ayakkabılar bulabilirsiniz. Seyahatiniz sırasında Volendam Köyü’nü ziyaret etmeyi düşünüyorsanız Hollanda da en ucuz, en güzel ve en bol çeşit hediyelik eşya bu köyde bulunur. Hollandalı’lar evlerine dekorasyonuna ve çevrelerinin güzelliğine çok önem verdiklerinden ülkedeki çeşitli mağazalardan ev dekorasyonunda kullanabileceğiniz çok güzel objeler satın alabilirsiniz.
Hollanda kendine özgü bir mutfağa sahip değildir. Geleneksel yemekleri çok sınırlıdır. Buna karşılık göçmen ülkesi olduğundan farklı ülkelerin mutfakları bulunur. Ancak Hollanda geniş, yemyeşil çayırlarda otlayan, besili, muhteşem görünüşlü, sevimli ineklerden elde edilen süt ve bu sütlerle yapılan krema, tereyağ ve peynirleri ile tanınır. Yuvarlak, uzun süre dayanması için üzeri sarı veya kırmızı mumla kaplanmış, farklı lezzetlere sahip peynirler gezdiğiniz her yerde karşınıza çıkar. “Alkmaar” ve “Edam” ülkede peynirleri ile tanınan küçük yerleşimlerdir. Alkmaar’da nisan ayı ile eylül ayı arasında cuma, Edam’da çarşamba sabahları büyük bir peynir pazarı kurulmaktadır. Her yıl 25 Mart tarihinde Alkmaar’da Peynir Müzesi açılmaktadır. Bu iki küçük yerleşime peynir almak ve gezmek için gidebilir veya yerel tur şirketlerinin düzenledikleri Alkmaar ve Edam turlarına katılabilirsiniz. Bu yerleşimlere gidemezseniz yerel tur şirketlerinin düzenledikleri çeşitli tur programları içinde yer alan peynir üretim çiftliklerinden de peynir satın alabilirsiniz. Bu çiftliklerde peynir yapımı gösterilmekte, tadım ve satış yapılmaktadır. Marketlerde ve havaalanında satılan peynirler genelde fabrika ürünü olduğundan fazla tercih edilmemektedir. “Gouda”, “Edam” ve “Leiden” peynirleri ülkenin en tanınmış peynirleridir. Çok miktarda peynir aldığınız taktirde peynirler ağır olduğundan Türkiye’ye gelirken peynirleri el bagajınızda taşımanızda yarar vardır. Türkiye’ye geldiğiniz zaman peynirleri buzdolabına koymamalı, peynir tahtası üzerinde kestikten sonra üzerini bir bezle örterek muhafaza etmelisiniz. Bu şekilde peynirler altı aya yakın bir süre dayanmaktadır. Peynirleri kesmek için ayrıca ülkeden fiyatı çok uygun olan peynir kesme bıçağı da satın alabilirsiniz. Hollanda süt ürünleri yanında patatesleri ile de tanınır. Amsterdam ve diğer şehirlerde gezerken büyük külahlar içinde kızartılmış patates yiyen insanlara veya önünde kuyruklar oluşmuş patates kızartması satan yerlerle karşılaşabilirsiniz. Hollanda da içki olarak bira kullanımı yaygındır. Ülkeye özgü alkollü içecek olarak “Jenever” deneyebilirsiniz.
Hollanda; başkalarına zarar vermediği sürece bireysel özgürlüklerin sınırsız şekilde kullanılabildiği bir ülkedir. Bu ülkede farklı cinsel tercihlere hoşgörü ile bakılmakta, 2001 yılından beri eşcinsellerin evlenmelerine kanunen izin verilmektedir. Amsterdam’da ve ülkenin diğer şehirlerinde gökkuşağı işareti gördüğünüz oteller, cafeler eşcinsellere hizmet sunan yerlerdir.
Hollanda Amsterdam dışında oldukça güvenli bir ülkedir. Amsterdam’da kalabalık yerlerde, ıssız ara sokaklarda yankesicilere karşı dikkatli olmanızda yarar vardır. Güvenlik sağlamak amacıyla özellikle şehir merkezinde çok sayıda atlı polis görebilirsiniz.
Aşağıda Hollanda’da görme olanağı bulduğum Amsterdam, Marken, Volendam, Delft, Den Haag, Rotterdam ve Maastricht hakkında kısa bilgiler verilmektedir.
AMSTERDAM
Amsterdam 219 km² yüzölçümüne, çevresi ile birlikte 1.5 milyon nüfusa sahip ülkenin en büyük, Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir. Kuzey Hollanda eyaletinde yer alır.
Efsaneye göre Amster Nehri’nin ağzında XII. yüzyılda iki balıkçı tarafından kurulmuş, balıkçılar evlerini suların dalgalarından korumak amacıyla buraya bir set yapmışlardır. Kasabaya Amstel Nehri’ne kurulmuş set anlamına gelen “Amstelledamme” adı verilmiş bu ad daha sonra Amsterdam’a dönüşmüştür. Kasabanın adına ilk olarak 1275 tarihli bir belgede rastlanmaktadır. Amsterdam XIV. yüzyıldan itibaren ticaret nedeniyle gelişmeye başlamış, XVII. yüzyılda sömürgelerden gelen mal ve köle ticareti ile elmas işlemeciliği sayesinde altın çağını yaşamış, şehirde kanallar açılmıştır. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa ile yapılan savaşlardan şehir olumsuz etkilenmiş, XIX.yüzyılın sonunda yeniden zenginleşmiş, şehri Ren Nehri ile Kuzey Denizi’ne bağlayan su kanalları yapılmıştır. 1940 yılında Almanya tarafından işgal edilmiş, bu işgalden beş yıl sonra kurtulabilmiştir.
Türkiye’den Amsterdam’a; farklı havayolu şirketleri ile bireysel olarak, seyahat şirketlerinin düzenlediği turlarla veya çevresindeki ülkelerden tren, araba veya otobüsle kolaylıkla gidebilirsiniz. Deniz seviyesinden 4 metre aşağıda olan Amsterdam “Schiphol Havaalanı” Avrupa’nın en güzel havaalanlarından biridir. Havaalanından otelinize, otelinizin konumuna göre; trenle, havaalanı çıkışında bulunan taksi veya taksi durağı yakınında bir panoda belirtilen saatlerde panoda belirtilen otellere ulaşım sağlayan “shuttle” (servis) ile” ulaşabilirsiniz. Bireysel gidecekseniz otel rezervasyonu yaptırırken shuttle hizmeti bulunup bulunmadığını ve shuttle biletini nereden alacağınızı öğrenmenizde yarar vardır. Shuttle sistemini havaalanına yakın otellerde kalıyorsanız havaalanına, oradan da trenle şehre gitmek için de kullanabilirsiniz. Bunun için otelinize danışmanız ve bilet almanız gerekir. Tren Amsterdam merkezine ulaşmak için en uygun yoldur. Tren biletini makinelerden kredi kartı ile veya bilet gişesinden alabilirsiniz. Biletinizi aynı gün havaalanına geri dönmeyecekseniz, biletler günlük olduğundan tek gidiş almanız gerekir. Trene; bilet gişesinin karşısındaki alanda bulunan merdivenlerden alt kata inerek ulaşabilirsiniz. Ancak merdivenlerden inmeden önce merdivenlerin başında bulunan bilet kutularında biletinizi damgalatmanız gerekir. Şehir merkezine gidebilmek için “Centraal Station” yazan tüm trenlere binebilirsiniz. Bazı trenlerle hiç durmadan, bazı trenlerle birkaç durak sonra yaklaşık 20 dakikada Centraal Station ulaşabilirsiniz. Centraal Station büyük, hem ülke içi hem de ülkelerarası ulaşımda ana tren istasyonu olduğundan; havaalanına giden trenin peron numarasını seyahat sonrası dönüşünüzde şaşırmamak için bir yere not almanızda yarar vardır. Havaalanından ayrıca trenle veya otobüsle ülkenin diğer şehirlere ve çevre ülkelere de ulaşabilirsiniz.
Amsterdam’ı yürüyerek veya bisikletle dolaşabilirsiniz. Amsterdam bir bisiklet cennetidir. Bisiklet; şehir düz bir alan üzerine kurulu, mesafeler yakın, park ücretleri yüksek, bazı yollar ve caddeler trafiğe kapalı olduğu için en iyi ulaşım aracıdır. Her Amsterdamlı’nın yaşı ne olursa olsun birden fazla bisikleti bulunur. Her yerde bisiklet hırsızlığı nedeniyle birkaç tane zincirle sıkıca bağlanmış, park edilmiş bisikletler görebilirsiniz. Şehrin bazı yerlerinde binlerce bisikletin park ettiği birkaç katlı bisiklet park alanları bulunur. Bu park alanlarında binlerce bisiklet içinden bisiklet sahibinin bisikletini nasıl bulduğuna şaşırmamak elde değildir. Eğer sizde bisiklet kullanabiliyorsanız yoğun bisiklet ve yaya trafiğini dikkate alarak Damrak Caddesi üzerinde bulunan yerel tur şirketlerinden bisiklet kiralayabilir veya bu şirketlerin düzenledikleri bisiklet turlarına katılabilirsiniz. Amsterdam’da farklı gereksinimlere cevap veren farklı modellerdeki bisikletleri ve bisikletlerle konvoy halinde giden her yaştan insanı seyretmek çok keyiflidir. Ancak yolda yürürken bisikletler çok hızlı gittiğinden bisiklet kazasına uğramamak için bisiklet yollarından gitmemeye ve çevrenize dikkat ederek yürümeye gayret göstermelisiniz.
Fazla yürümek veya bisiklete binmek istemezseniz biletlerini yerel tur şirketlerinden alacağınız, belirli noktada inip tekrar binebileceğiniz, biletleri 24 saat geçerli “tekne veya otobüs Hop on- Hop off” sisteminden yararlanarak şehri rahatlıkla dolaşabilirsiniz. Kanal taksilerini kullanabilirsiniz. Ayrıca Centraal Station karşısındaki otobüs duraklarından, 10 dakikada bir kalkan “Circle Tram 20” tüm şehri görmeniz için iyi bir seçenektir. Centraal Station önünden kalkan farklı otobüs ve tramvaylara binerek de şehrin farklı yerlerini görebilirsiniz. Otobüs ve tramvayda kullanacağınız biletleri “VVV Amsterdam Turizm Danışma Bürosu’ndan” veya bilet satış yerlerinden alabilirsiniz. Havaalanında, Centraal Station içinde ve Tren İstasyonu’nun önündeki “İstasyon Meydanı’nda (Stationplein)” yer alan VVV Turizm Danışma Bürosu’nda her türlü bilgi, ücretsiz harita, belge ve bilet bulabilirsiniz. Şehirde birkaç gün kalacaksanız bürodan çeşitli yerlerde indirim olanağı sunan “Amsterdam Card” almanızda yarar vardır. Bazı mesafeler için metro da bir seçenektir. Şehri dolaşmak çok kolay ve keyifli olduğu için ayrıca rehberli şehir turu almanıza gerek yoktur.
Hollanda küçük bir ülke olduğu için Amsterdam’dan tren, otobüs , kiralık araba veya Eindhoven, Rotterdam, Maastricht ve Groningen şehirlerine uçakla güne birlik gidebilirsiniz. Ayrıca yerel tur şirketlerinin düzenledikleri tur programları ile birkaç gün içinde ülkenin diğer şehirlerini de gezebilirsiniz. Şehirde çok sayıda yerel tur şirketi bulunur. Seyahate çıkmadan önce internet üzerinden şirketlerin programlarını inceleyebilir. Tur satın alabilir veya seyahatiniz sırasında otelinizden ilgili şirketlerin broşürlerini alabilirsiniz. Önemli tur şirketleri arasında “Keytours (Dam19; http://www.keytours.nl )” “Lindbergh (Damrak 26; http://www.lindbergh.nl/ )”; “The Best of Holland (Damrak 34; http://www.thebestofholland.nl ); Tours&Tickets (Damrak 34; http://www.tours-tickets.nl ) yer alır.
Tur şirketlerinin sundukları programlar içerik ve fiyat yönünden hemen hemen aynıdır. Tur programları içinde “Grand Holland (Bu tur Aalsmeer, Delft, Den Haag, Scheveningen, Madurodam ve Rotterdam’ı kapsar)” ile “Marken/Volendam” en fazla tercih edilen turlardır. Ayrıca tam günlük turlarla Belçika’nın “Brüksel”, “Ghent”, “Brugge- Bruges” ve “Antwerp” şehirlerine de gidebilirsiniz. Tur şirketlerinden şehrin bazı büyük müzelerinin giriş biletlerini, tekne turu biletlerini, Hop on- Hop off biletlerini satın alabilirsiniz.
Amsterdam’da mutlaka yapmanız gereken şey “tekne turu’dur”. Centraal Station karşısındaki ve Damrak Caddesi üzerindeki kanalda çeşitli şirketlerin düzenledikleri farklı içerikli turlar bulunur. Zamanınız sınırlı ise bu turlar arasından yaklaşık bir saat süren turu seçerek limanı, şehrin belli başlı kanallarını görebilir. Bu güzel şehri keşfedebilirsiniz.
Amsterdam’da farklı fiyat seçeneklerine sahip konaklama olanakları bulunur. En iyi seçenek şehir merkezindeki otellerde kalmaktır. Ancak bu oteller genelde eski evlerden bozularak yapıldığından odalar çok küçük ve standartları diğer ülkelere göre biraz daha düşüktür. Bu nedenle otel rezervasyonu yaptırırken oda büyüklüğü ve standartları konusunda bilgi almanızda yarar vardır.
Amsterdam kısa sürede keyifle dolaşabileceğiniz çok güzel bir şehirdir. Şehir adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Şehrin hemen her yeri (merkezden uzak yeni bölgeleri dışında) XVI. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda farklı mimari tarzlarda yapılmış, birkaç katlı, kimi zeminden ve yüzyılların getirdiği yıpranmadan dolayı sağa, sola veya öne eğilmiş ancak hala içinde insanların yaşandığı muhteşem güzellikte evlerle doludur. Amsterdam toprağının özelliği nedeniyle zemine çakılmış ağaç bloklar, günümüzde ise onun yerini alan beton bloklar üzerine kurulmuştur. Amsterdam’ın her sokağında, her caddesinde, kanallar boyunca seyretmeye doyamayacağınız güzellikte, dar cepheli, pastel renkli eski evler yan yana son derece estetik şekilde sıralanmıştır. Geçmişte binaların ön cephelerinin genişliğine göre vergi alındığından evler geriye doğru genişlemekte ve büyük eşya taşıma sorunundan dolayı tüm evlerin ön cephelerinin çatıya yakın bölümünde, ortada, halatlarla eşyaları çekebilmek için bir metal çengel bulunmaktadır. Ülkeye özellikle ilkbahar veya yaz aylarında giderseniz bu binaların camlarında veya bahçeli olanların küçücük bahçelerinde birbirinden güzel çiçekler görebilirsiniz.
Amsterdam bir kanallar şehirdir. En büyükleri “Prinsen”, “Keizer”, “Singel” ve “Heren” olan 165 kanal, bu kanalların üzerinde farklı büyüklükte ve güzellikle 1280’nin üzerinde köprü bulunmaktadır. Şehrin eski bölümü iç içe geçmiş kanallardan oluşur. Kanalların görevi su baskınlarından şehri korumaktır. Kanallardaki fazla su düzenli olarak denize, oksijenli deniz suyu kanallara pompalanmaktadır. Bu şehirde köprülerle kanalların üzerinden yürüyerek, bir plana bağlı olmadan dolaşmak inanılmaz keyiflidir. Özellikle gece ışıklandırılmış köprüler ve binalarla şehir muhteşem bir görüntüye sahiptir. Kanallarda sürekli aynı yerde duran, konut olarak kullanılan binlerce “Tekne Ev” bulunur. Tekne Ev’in camları veya bahçe haline getirilen küçük alanları renkli çiçeklerle süslüdür.
Şehri gezmek için “ Tren İstasyonu’nu (Centraal Station)” merkez olarak alabilirsiniz. Neo-Gotik kırmız tuğlalı bu görkemli bina 8600 ağaç blokla desteklenen üç suni yarımada üzerine 1889 yılında yapılmıştır. Şehrin can damarını oluşturur. Şehir merkezinin önemli sokak ve kanalları Tren İstasyonu’nun önündeki kanala ve meydana bağlanır. Şehrin farklı yerlerine giden tüm otobüs ve tramvay hatları Tren İstasyonu’nun önündeki meydandan kalkar. Ayrıca tekne turları, Hop on-Hop off tekne ve kanal taksilerinin kalkış yerlerinden bazıları buradaki kanalda yer alır.
Tren İstasyonu’nun önüne bağlanan “Damrak” şehir merkezinin ana caddesidir. Bu caddede cafeler, restaurantlar, alışveriş yerleri, mağazalar ve 1903 yılında yapılan “Eski Borsa Binası (Beurs van Berlage)” yer alır. Günün her saati ve gece aşırı kalabalık olan cadde Dam Meydanı’na bağlanır.
“Dam Meydanı” şehrin ana meydanıdır. Meydanın bir tarafında süslemeli ön cephesi ile “Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis)” bulunur. Saray 1655 yılında Belediye Binası olarak inşa edilmiş, 1806 yılından sonra Kraliyet Sarayı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Halen Kraliyet ailesi tarafından resmi toplantılar için kullanılmaktadır. Sarayın yan tarafında “Yeni Kilise (Nieuwe Kerk)” yer alır. Meydanda yer alan beyaz “Ulusal Anıt” II.Dünya Savaşı’nda Hollanda’nın rolünü simgelemektedir. “Madame Tussaud Mumya Müzesi” meydandaki diğer önemli binadır.
Kraliyet Sarayı’nın arka tarafında yer alan Gotik görkemli bina “Magna Plaza” alışveriş merkezidir. Bina 1899 yılında Postane binası olarak yapılmış daha sonra düzenlenerek alışveriş merkezine dönüştürülmüştür. Binanın yanındaki “Raadhuis Straat” sizi birkaç köprü ve kanal geçtikten sonra “Prinsen Gracht” kenarında yer alan “Westerkerk” ve “Anne Frank Evi (Anne Frankhuis)” ulaştırır. “Westerkerk” 85 metre yüksekliğindeki kulesi ile şehrin en yüksek kulesine sahip kilisesidir. Kilisede geçmişte Rembrant’ın mezarının bulunduğu rivayet edilmektedir. Kilisenin hemen ilerisinde de “Anne Frank Evi -Anne Frankhuis ( http://www.annefrank.nl )” yer alır. Eve geldiğinizi kilisenin önüne kadar uzanan kuyruktan anlayabilirsiniz. Anne Frank Evi’nin hikayesi ise çok hüzünlüdür. Küçük bir kız olan Anne Frank; II.Dünya Savaşı’nda Nazi İşgali sırasında, Yahudi olan ailesi ve yakınları ile birlikte, iki yıl boyunca, bu evde gündüzleri evin küçük tavan arasında saklanarak yaşamış, yaşadıklarını bir günlüğe kayıt etmiştir. Naziler tarafından yakalanarak toplama kampına götürülen aile üyelerinden sadece Anne Frank’ın babası sağ kalmış, günlük savaş sonrasında babası tarafından yayınlanmıştır. Ev ailenin yaşadığı yıllardaki hali ile korunarak, 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. Daha sonra yanındaki evle birleştirilerek Nazi dönemi ile ilgili resim ve eşyaların sergilendiği müze ve kültür merkezi haline getirilmiştir. Anne Frank Evi’ne yürüyerek gelmek istemezseniz Hop on –Hop off tekne veya otobüsü, 13 ve 17 numaralı tramvayı kullanabilirsiniz.
Anne Frank Evi’ni ziyaret ettikten sonra evin biraz ilerisindeki köprüden geçerek “Jordaan” bölgesine ulaşabilirsiniz. Jordaan XVII. yüzyıl işçi evlerinin sıralandığı dar sokakları, küçük dükkanları, kanal kenarındaki bar ve cafeleri ile şehrin ilgi çekici bölgelerinden biridir.
Dam Meydanı’ndaki Ulusal Anıt’ın yanındaki cadde “Dam Straat” boyunca ilk köprüye kadar yürürseniz köprü ile Tren İstasyonu yönünde “Eski Kilise’ye (Oude Kerk)” kadar olan kanal boyu (Oudezijds Voorburgwal) ile kanala açılan dar, karanlık, yüksek eski evlerin bulunduğu sokaklar; ikinci kanal boyu (Oudezijds Achterburg) ile ona bağlanan sokaklar genelevlerin, seks malzemeleri satan dükkanların, canlı seks gösterilerinin yapıldığı yerlerin bulunduğu “Kırmızı Fener Bölgesi’dir (Red Light District)”. Bölge adını binaların 1. ve 2. katlarındaki küçük odaların camlarında oturarak müşteri bekleyen kadınların yerlerini göstermek için binaların ön cephesine konulan kırmızı floresan lambalardan almıştır. Fotoğraf çekmemeniz gereken, her yaşta kadın ve erkek yüzlerce kişinin merakla gezdiği bu sokaklar Hollanda halkı tarafından normal karşılanmakta, alt katları genelev olan binaların üst katlarında aileler oturmakta, Hollandalı aileler çocuk arabaları ile bu sokaklarda rahatlıkla dolaşmaktadırlar.
Hollanda belirli miktarda esrar kullanımına izin veren, ancak bunu sıkı bir şekilde denetleyen ve vergilendiren bir ülkedir. Amsterdam’da Kırmızı Fener Sokağı dahil hemen her yerde, neredeyse her köşe başında karşınıza çıkan “Coffee Shop” adını taşıyan yerlerde esrarlı ve haşhaşlı sigaralar, kekler ve belli bir miktarda Hint Keneviri satılmaktadır. Bu nedenle Coffee Shop yazan yerlerden kesinlikle uzak durmanızda yarar vardır.
Bu bölgede ayrıca Tren İstasyonu yönündeki 3.kanalda bulunan küçük meydanda “Nieuwmarkt”; halen cafe olarak kullanılan sivri kuleli tarihi bir bina “Waag” yer alır. Bina şehrin doğu sınırını belirleyen kapı olarak 1488 yılında yapılmıştır. Waag yakınında ise Çin yemekleri yiyebileceğiniz çok sayıda restaurantın bulunduğu küçük bir Çin Mahallesi bulunur.
Nieuwmarkt’tan güneye doğru (Tren İstasyonu’nun ters yönünde) “Antonies Bree Straat” boyunca yürürseniz “Güney Kilisesi (Zuiderkerk)” ile ona yakın mesafede “Jodenbreestraat 4” bulunan, üç katlı, kırmızı pancurlu, tuğla bir bina olan “Rembrandt Evi’ne -Rembrandthuis ( http://www.rembrandthuis.nl )” ulaşabilirsiniz. Ünlü Hollandalı ressam Rembrandt van Rijn’ın 1636-1658 yılları arasında yaşadığı evin içi orjinaline uygun olarak daha sonra restore edilmiş müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzede değerli eşya koleksiyonu yapmaktan zevk alan sanatçının farklı yerlerden getirttiği değerli objeleri, kendi portrelerini içeren çizimleri, gravürleri görebilirsiniz. Müze her gün 10.00-17.00 saatleri arasında açıktır. Müzeye yürüyerek gitmek istemezseniz 9 ve 14 numaralı tramvayı kullanabilirsiniz. Müzenin yakınında, kanalın kenarında yer alan “Stadhuis-Muziektheather” şehrin opera ve bale binasıdır.
Dam Meydanı’ndan güneye doğru Damrak Caddesi’nin devamı olan trafiğe kapalı, kalabalık, alışveriş caddesi “Kalver Straat” veya daha geniş “Rokin Straat” boyunca yürürseniz “Amstel” ve “Singel” kanallarının ve Kalver Straat ile Rokin Straat kesiştiği yerde bulunan küçük meydana “Muntplein” ulaşabilirsiniz. Meydanda; geçmişte kapı olan daha sonra yenilenen ve günümüzdeki görünümünü alan bir kule “Munttorren” yer alır. Kulenin hemen yan tarafında Singel Kanalı’nın kenarında “Çiçek Pazarı (Bloemenmarkt)” bulunur. Küçük, basit dükkanlardan oluşan pazarda mevsimine göre farklı renk ve güzellikte çiçek ve çiçek soğanları satılır. Muntplein hemen yakınındaki meydan cafelerle çevrelenmiş “Rembrandt Plein” olarak bilinir. Muntplein ve Rembrandt Plein’den kısa bir yürüyüşle tekrar opera ve bale binası Stadhuis-Muziektheather ve Rembrandthuis ulaşabilirsiniz.
Çicek Pazarı’nın yakınındaki trafiğe kapalı “Leidse Straat” sizi şehrin en kalabalık meydanlarından biri olan “Leidse Plein” ulaştırır. Bu meydan cafe ve barlarla her zaman çok canlıdır.
Leidse Plein yakınında, “Singel Kanalı (Singel Gracht) ” kenarında, şehrin müzeler bölgesi başlar. Bu bölgedeki müzeler içinde Neo-Gotik mimarisi ile görkemli bir bina olan “Rijksmuseum- Ulusal Sanat Müzesi ( http://www.rijksmuseum.nl )” hemen dikkatinizi çeker. 1885 yılında açılan bu büyük müzede Hollanda tarihi ile ilgili resim ve eserler, Hollandalı olmayan sanatçılara ait resimler, XVII. XVIII. ve XIX. yüzyıla ait resimler, Hague Okulu ve Empresyonist ait resimler, heykeller, porselen, el sanatları, Asya Sanatı koleksiyonu bulunmaktadır. Rembrandt ait “The Night Watch” müzedeki resimler içinde en fazla ilgi çeken resimdir. Renovation çalışmaları sırasında müzenin büyük bölümü kapatıldığından “Philips Kanadı’nda” ancak XVII. yüzyıl “Hollanda Altın Çağı’nı” yansıtan 400’den fazla eser sergilenebilmiştir. Müzeye ziyaret etmeden önce yukarıda belirtilen web adresine girerek müzede sergilenen eserler hakkında önceden bilgi almanızda yarar vardır. Müze; cuma günleri 9.00-20.30, diğer günler 9.00-18.00 arasında açıktır.
Rijksmuseum ile aynı yerde bulunan “Van Gogh Museum (http://www.vangoghmuseum.nl )” modern mimarisi ile hemen dikkatinizi çeker. Müzede Hollandalı ünlü ressam “Vincent Van Gogh” ait 200 resim, çizim ve 850 mektuptan oluşan muhteşem bir koleksiyon ile onun çağdaşlarının resimleri sergilenmektedir. Müzeyi cuma günü 10.00-22.00, diğer günler 10.00-18.00 arasında gezebilirsiniz. Müzeler bölgesine gelmek için yürümek istemezseniz Hop on-Hop off tekne veya otobüse veya Merkez Tren İstasyonu’nun önünden kalkan 2 ve 5 numaralı tramvaya binebilirsiniz.
Amsterdam müzeler şehridir. Yukarıda belirilen müzeler dışında şehrin hemen her köşesinde aklınıza gelebilecek veya gelmeyecek her konuda 50’e yakın müze bulunur. Konusu ne olursa olsun her müzenin önünde de uzun kuyruklar görebilirsiniz. Ancak müzeler içinde en çok ziyaret edilenler arasında Rijksmuseum, Van Gogh Museum, Rembrandthuis, Anne Frankhuis, “NEMO Science Center”, “National Maritime”, “Museum Amsterdam” ve “Amsterdam Historical Museum” yer alır. Şehirdeki önemli 37 müze ile ilgili gereksinim duyabileceğiniz her türlü bilgiyi turizm bürosundan veya otelinizden alacağınız “Amsterdam Ücretsiz Müze Haritası (Amsterdam Museums Free Map)” broşüründen öğrenebilirsiniz. Müzelere girebilmek yoğun ilgi nedeniyle uzun zaman aldığından müze biletlerini seyahatinizden önce internet üzerinden veya seyahatiniz sırasında yerel seyahat şirketlerinden almanızda yarar vardır.
MARKEN
Marken “Ijsselmeer Denizi’nde” yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı küçük bir balıkçı köyüdür. 1957 yılına kadar bir ada üzerinde kurulu, Kalvenist Protestan Hollandalıların yaşadığı dışa kapalı bir yapıya sahip olan köy, bu tarihte karayolu ile anakaraya bağlanmış, turistlerin en fazla ziyaret ettiği yerlerden biri olmuştur.
Amsterdam’dan otobüsle 30 dakikada veya Volendam Köyü’nden yazın tekne ile gidebileceğiniz köy; balıkçı tekneleri ile dolu, beyaz deniz fenerli, az sayıda cafe ve restaurant’ın bulunduğu set üzerine kurulmuş küçük bir limana, belirli bir plana bağlı olmadan yapılmış dar sokaklar üzerinde yer alan inanılmaz güzellikte bahçe içinde küçük, parlak renklerle boyanmış, ağaç bloklar üzerine kurulu ahşap evlere sahiptir. Adeta bir masal köyü görünümünde olan köyde küçük bir kilise, az sayıda hediyelik eşya ve yiyecek satan dükkan bulunur. Köy içinde kimi kanalların kenarında yapılmış evlere, evlerin her biri birbirinden güzel düzenlenmiş bahçelerine bakarak dolaşmak inanılmaz keyiflidir. Kışın çok az sayıda insanın yaşadığı köy yazın çok kalabalıktır. Yazın yerel giysilerle dolaşan insanları görebileceğiniz köyün; deniz ürünlerinden yapılmış, soslu sandviçleri ünlüdür.
VOLENDAM
Volendam yaklaşık 20.000 nüfusa sahip, Ijsselmeer Denizi kıyısında çoğunlukla Katolik Hollandalı’ların yaşadığı bir balıkçı köyüdür. Köye Amsterdam’dan otobüsle 45 dakikada, veya yazın Marken Köyü’nden tekne ile gidebilirsiniz. Volendam su baskınına karşı bir set üzerine kurulmuş, üzerinde çok sayıda hediyelik eşya satan dükkan ve yiyecek yerlerinin bulunduğu yüksek bir kıyı şeridine ve küçük bir limana sahiptir. Köyün diğer bölgeleri bu setin altındadır. Köyde binlerce küçük, parlak renkli, bakımlı ahşap ev bulunur. Volendam dar sokakları, küçük kanalları, kanallar üzerinde yer alan bir bölümü açılan köprüleri ile keyifle gezebileceğiniz çok güzel bir yerdir. Uygun fiyata lezzetli deniz ürünleri yiyebileceğiniz köyün; en önemli özelliklerinden biri yazın kadın ve erkeklerin sokaklarda Hollanda’ya özgü yerel giysilerle dolaşmalarıdır. Sizde isterseniz köydeki fotoğraf stüdyolarının birinde bu yerel giysileri giyerek güzel bir resim çektirebilirsiniz.
AALSMEER
Aalsmeer Amsterdam yakınındaki Aalsmeer Kasabası’’nda yer alan uluslararası bir bitki ve çiçek mezatıdır. Yerel tur programları içinde görebileceğiniz mezatta; daha önce hiçbir yerde görmediğiniz renk, tür ve büyüklükte binlerce bitki ve çiçeği bir arada görebilir. Bir camekanın ardından çiçek mezatını seyredebilirsiniz. Aalsmeer’den ve ülkedeki diğer mezatlardan her gün sayısız kargo uçağı dünyanın dört bir yanına çiçek ve bitki taşımaktadır.
DELFT
Delft Güney Hollanda eyaletinde, 24.08 km² yüzölçümüne, yaklaşık 100.000 nüfusa sahip küçük bir Ortaçağ şehridir. 1075 yılında kurulan şehir, 1654 yılında Kruithuis Patlaması sonucu büyük ölçüde tahrip olmuş, XVII.yüzyılda aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemde yapılan Gotik ve Rönesans tarzı şık binaları “Markt” yakınındaki kanallar boyunca görebilirsiniz.
Amstredam’dan Delft şehrine trenle 50-55 dakikada veya yerel turlarla gidebilirsiniz. Tren İstasyonu’ndan şehir merkezine 15 dakikalık yürüyüşle veya otobüsle iki durak sonra ulaşabilirsiniz. Delft kısa süre içinde yürüyerek dolaşabileceğiniz küçük bir şehirdir. Şehrin merkezini “Markt” oluşturur. Meydanın bir tarafında Gotik kuleli, Rönesans tarzı “Belediye Binası”, diğer tarafında 1381-1510 yılları arasında yapılan, yangın ve Kruithuis Patlaması’nda zarar gören, farklı tarihlerde yenilenen “Yeni Kilise (Nieuwe Kerk)” yer alır. 109 metre yüksekliğindeki saat kulesi ile dikkat çeken kilisenin alt katında Orange-Nassau Hanedanlığı’nın kurucusu I.William ve kraliyet ailesi üyelerinin mezarları bulunur. İsterseniz kilisenin içini gezdikten sonra 376 basamaklı kulesine çıkarak şehri tepeden seyredebilirsiniz. Hollanda’da kiliseler kapalı, müze olarak kullanılanlar ise ücretlidir ( Nieuwe Kerk için aldığınız bileti Oude Kerk için veya tam tersi kullanabilirsiniz). Meydanın diğer iki tarafı ise hediyelik eşya, cafe ve restaurant olarak kullanılan tarihi binalarla çevrilidir. Delft beyaz zemin üzerine mavi desenli porselenleri ile tanınır. Ülkede porselen yapımına Çin Porselenleri’nin taklit edilmesi ile XVI. yüzyılda başlanmış, daha sonra ülkeye özgü porselenler üretilmiş, XVII. yüzyılda Delft porselen merkezi olmuştur. Ancak geçmişte 30 olan fabrika sayısı günümüzde bire inmiştir. 1653 yılında kurulan ve halen faaliyet gösteren “The Koninklijke Porceleyne Fles”, hafta sonu düzenlenen seminerleri, Delft şehrinde üretilen değerli porselenlerin sergilendiği bölümü ve satış yeri ile porselenden hoşlananların uğraması gereken bir yerdir. Ancak bu fabrikada ve antikacı dükkanlarında satılan el yapımı porselenlerin fiyatları çok yüksektir. Meydandaki hediyelik eşya dükkanlarından ise ucuz porselenlerden yapılmış çeşitli objeler satın alabilirsiniz.
Delft şehrini tanımanın en iyi yolu Markt bağlanan sokakları gönlünüzce dolaşmaktır. Bu sokaklardan birinde, kanal kenarında, şehrin diğer önemli kilisesi “Eski Kilise (Oude Kerk)” yer alır (Trenle gelirseniz kulesini ilk göreceğiniz kilise) Kilise XIII.yüzyılda yapılmış, daha sonra farklı tarzlarda yenilenmiş, çok güzel iç süslemelere sahiptir. Kilisenin 9 ton ağırlığındaki tarihi çanı özel günlerde çalınmaktadır. Şehirde Amsterdam kadar olmasa da çok sayıda kanal bulunur. Bu kanallar boyunca etrafındaki tarihi evleri, kanalda yüzen kuğuları, taş köprüleri seyrederek keyifle yürüyebilirsiniz. Ayrıca meydandan yaklaşık 20 dakika yürüyerek “Doğu Kapısı’na (Oosport)” ulaşabilirsiniz. Şehri çevreleyen kale duvarlarından günümüze kalan bölümünü oluşturan iki kuleli bu güzel kapı 1400’lü yıllarda yapılmıştır. Şehirle kanalları birleştiren, halen özel mülkiyet olan kapının içinde küçük bir sanat galerisi bulunmaktadır. Delft Hollanda Altın Çağı’nın önemli ressamlarından biri olan “Johannes Vermeer” doğum yerdir. Zamanınız varsa sanatçının yaşadığı evi gezebilir. Önemli tablolarının orijinal büyüklükteki kopyalarını görebilirsiniz. Sanatçı özellikle “İnci Küpeli Kız Tablosu” ile tanınır.
DEN HAAG-THE HAGUE- LA HAYA- LAHAYE-LAHEY
Ülkenin resmi başkenti Amsterdam olmasına karşılık, idari başkenti Den Haag şehridir. Den Haag 93.20 km² kare yüzölçümüne, yaklaşık 500.000 nüfusa sahip ülkenin 3.büyük şehridir. Farklı dillerde “The Hague”, “La Haya”, “Lahaye”, “Lahey”, resmi olarak “s- Gravenhage” olarak bilinmektedir. Şehrin adına ilk olarak 1242 tarihli bir belgede “Die Haghe” adı ile rastlanmaktadır.
Amsterdam’dan Den Haag şehrine trenle veya yerel turlarla gidebilirsiniz. Den Haag kısa sürede gezebileceğiniz çok sayıda farklı büyüklükte parka sahip, modern binalarla, Rönesans ve Barok tarzı binaların bir arada bulunduğu küçük bir şehirdir.
Tren İstasyonu’na yürüyüş mesafesindeki şehir merkezinde görmeniz gereken en önemli yapı; küçük bir göletin kenarında yer alan, bir dizi Gotik binadan oluşan, Parlamento ve hükümet ofislerinin bulunduğu “Binnenhof” olarak bilinen yerdir. Bu binalardan ilki XIII. yüzyılda Hollanda Kontu’nun av köşkü olarak yapılmış, daha sonra sürekli yapılan eklemelerle genişletilmiş ve günümüzdeki şeklini almıştır. Bina kompleksinin avlusunda yer alan Gotik binaya “Ridderzaal- Knights’ Hall” her yıl Eylül ayının 3.haftasındaki kutlama gününde, Kraliçe, “Altın Fayton Arabası” ile bir seremoni eşliğinde gelerek, Parlamentonun açılış konuşmasını yapmaktadır. Bina diğer zamanlarda uluslararası toplantılar için kullanılmaktadır. Parlamento binasının avlusu halka açıktır. Burada resim çekebilir. Asker ve korumalar tarafından engellenmeden rahatlıkla dolaşabilirsiniz.
Parlamento binasının yan tarafında gölet kenarında yer alan Rönesans iki katlı küçük saray “Mauritshuis ( http://www.mauritshuis.nl )” Rembrandt, Vermeer ve “Jan Sten” gibi XVII. yüzyıl ressamlarının önemli eserlerinin sergilendiği bir müze olarak kullanılmaktadır.
Gölet’in kenarında bu müze dışında ortaçağdan günümüze şehrin tarihinin anlatıldığı “Haag Tarih Müzesi (Haags Historisch Museum)” ile Rembrandt ve Steen ait resimlerle, porselen, ev eşyası ve gümüş objelerin sergilendiği “Bredius Müzesi” yer alır. Göletin kenarında, Parlamento binasının yakınında göreceğiniz kapı “Gevangenpoort” XIV.yüzyıl Hollanda Kontlarına ait kalenin ana kapısıdır. Kapı 1400’lü yıllardan sonra hapishane olmuştur. Günümüzde Ortaçağ işkence aletlerinin sergilendiği müze olarak kullanılmaktadır.
Parlamento binasının karşı tarafında yer alan “Passage” çok sayıda dükkanın yer aldığı şık bir kapalı çarşıdır. Passage tarafındaki bölgede “Groenmarkt” üzerinde “Eski Belediye Binası (Hed Oude Raadhuis)” ile Gotik, Protestan kilisesini “Grote Kerk” görebilirsiniz.
Gölet kenarı ve gölete paralel “Lange Voorhout” gibi ağaçlık sokaklar eski şık tarihi binaların, cafelerin yer aldığı gezilmesi gereken yerlerdir. Bu sokaklarda; tarihi kiliseleri, geçmişte aristokratların, elçilerin yaşadığı sarayları ve evleri görebilirsiniz. Günümüzde bu sarayların bir bölümü hükümet binası olarak kullanılmaktadır.
Gölete yürüyüş mesafesinde yer alan diğer önemli bina kraliyete ait dört saraydan biri olan, Kraliçe Beatrix tarafından çalışma ofisi olarak kullanılan saraydır. “Paleis Noordeinde” klasik tarzda yapılmış, mütevazi, küçük bir yerdir. Kraliçenin sarayda olup olmadığı bayrağın konumuna göre anlaşılmaktadır.
Saray tarafında, ona yakın mesafede, “Zeestraat 65” numarada yer alan “Panorama Mesdag” ( http://www.panorama-mesdag.com/#pagina=920 ) mutlaka görmeniz gerekenilginç bir müzedir. 1881 yılında açılan, daha sonra yenilenen müze; içinde sergilenen resme göre daire şeklinde yapılmıştır. Müzede; Hollandalı Ressam “Hendrik Willem Mesdag” ve “Hague Okulu” sanatçılarının yaptıkları, 14x120 metre boyutlarında, 360 derece açı ile Scheveningen sahillerini ve köyünü gösteren muhteşem bir eser inanılmaz güzel bir düzenleme ile sergilenmektedir. Resim; XIX. yüzyıldan kalan, en iyi korunmuş, en eski ve en büyük panoramik resimlerden biridir. Hafif ışıklandırılmış loş bir koridordan üst kata çıkılarak görülen bu üç boyutlu resim; tepeden gelen gün ışığına göre değişen bir görünüme sahiptir. Müzede ayrıca bu resim dışında bazı tablo ve fotoğraflar sergilenmektedir.
Çok sayıda uluslararası şirketin ve kuruluşun merkezinin bulunduğu Den Haag “Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi”, “Uluslararası Adalet Divanı”, “Uluslararası Ceza Mahkemesi” ve “Europol” gibi uluslararası kuruluşlara ev sahipliği yapmaktadır.Uluslararası Adalet Divanı şehrin en güzel binalarından biri olan, Ortaçağ tarzı “Barış Sarayı’nda (Vredespaleis)”çalışmalarını sürdürmektedir. Sarayın kapısının hemen yanında sürekli yanan dostluk ateşi bulunmaktadır.Binanın içine girebilmek için önceden randevu almanız veya rehberli tur gruplarına katılmanız gerekir.
SCHEVENINGEN
Scheveningen Den Haag yakınında yer alır. Buraya Den Haag merkezinden 22 numaralı otobüs veya 1 ve 9 numaralı tramvayla 10 dakikada gidebilirsiniz. Hollanda’nın en popüler deniz kıyısını oluşturur. Kışın boş olan sahil, yazın denize giren, kumsalda yürüyüş yapan, bisiklet binenlerle doludur. Kıyı boyunca sıralanmış çok sayıda otel, cafe ve restaurant bulunur.
MADURODAM
Madurodam Den Haag şehrine 3 kilometre uzaklıktadır. 1952 yılında geniş bir alana kurulan bu sevimli yer Hollanda’yı tanımak için idealdir. Madurodam’da (http://www.madurodam.nl/ ) Hollanda’’daki tüm önemli binaların, limanların, yel değirmenlerinin 1:25 oranında küçültülmüş maketleri sergilenmektedir. Bu birbirinden güzel, çok ince ayrıntılara kadar düşünülmüş maketler arasında dolaşmak, Türkçesi de bulunan broşür yardımıyla bu maketler hakkında bilgi sahibi olmak son derece keyiflidir. Küçük bir ücret karşılığı maketlerin bir bölümü çalışmakta, hediyelik eşya bölümde maketlerin küçük örnekleri satılmaktadır. Madurodam II.Dünya Savaşı’nda toplama kampında ölen bir gencin anısına ailesi tarafından yaptırılmıştır. Geliri halen çocuklar için kullanılmaktadır.
ROTTERDAM
Rotterdam Güney Hollanda’da yer alır. 304.24 km² yüzölçümüne sahiptir. Yaklaşık bir milyon nüfusu ile ülkenin ikinci büyük şehridir. Nüfusunun yarıya kadar bölümü yabancılardan oluşur. Yaklaşık 45.000 nüfus ile Türklerin Hollanda’da en fazla yaşadıkları şehirdir. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci büyük limanına sahiptir (Çin’in Shangai şehrindeki liman dünyanın en büyük limanıdır). Liman şehir merkezinde 40 kilometreden fazla bir alanı kaplar. Limanı görmek isteyenler için “Spido” tur şirketi tarafından ( http://www.spido.nl/ ) kısa süreli gemi turları düzenlenmektedir.
Rotterdam’ın tarihi geçmişi çok eskidir. Şehrin adına 1283 tarihinde rastlanmaktadır. Önceleri “Rotte Nehri” kenarına kurulmuş küçük bir köy ve liman iken, XIX. yüzyılda ülkenin en önemli liman şehri olmuştur. 1940 yılında şehir Almanlar tarafından yoğun biçimde bombalanmış, binlerce bina yıkılmış, şehir adeta bir harabeye dönmüştür. 1950-1970 yılları arasında şehir yeni baştan yaratılmış, Hollanda’nın diğer şehirlerinden farklı, modern mimari tarzında yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde şehrin hemen her köşesinde birbirinden ilginç binalar bulunmaktadır.
Rotterdam şehrine Amsterdam’dan trenle veya yerel tur programları ile gidebilirsiniz. Şehri dolaşmak için metro ve otobüsten yararlanabilir. Deniz taksilerini de kullanabilirsiniz.
“Maas Nehri” tarafından ikiye bölünen şehir; nehrin iki tarafını birbirine bağlayan çok sayıda köprüye sahiptir. Bu köprülerden 1996 yılında tamamlanan, tek direkli “Erasmus Köprüsü (Erasmusbrug)” şehrin en güzel köprüsüdür. 808 metre uzunluğundaki köprü Rotterdam’da her yerde adını göreceğiniz 1465-1536 yılları arasında yaşayan Rotterdam’lı ünlü filozof “Desiderius Erasmus’un” adını taşımaktadır. Şehrin bir başka güzel köprüsü; bu köprüye yakın mesafede bulunan, kırmızı renkli, 1849 yılında tamamlanan, 375 metre uzunluğundaki “Willemsburg” olarak bilinen köprüdür.
Rotterdam’da Willemsburg yakınındaki bölgede yer alan “Eski Liman” şehrin görülmesi gereken önemli yerlerinden biridir. Eski liman tarihi evleri, küçük cafeleri, geçmişte Avrupa’nın en yüksek binalarından biri olan ve savaşta bombalanmaktan kurtulan “Witte Huis” ile oldukça güzeldir. Witte Huis yakın mesafede, 1978-1984 yılları arasında mimar “Piet Blom” tarafından yapılan, tuhaf görünümlü “Küp Evler /Kubus-Paalwoningen/ http://www.cubehouse.nl )” yer alır. Bu garip evlere baktıkça insanların bu evlerin içinde nasıl yaşadıklarını düşünmemek olanaksızdır. Küp evlerin hemen yakınında aynı mimara ait ince, uzun “Kalem Bina (Het Podlood)” bulunur. Metro ve tren İstasyonu “Station Blaak” da ultra modern bir mimari tarza sahiptir. Modern “Denizcilik Müzesi” önünde ise 1940 Bombardımanını anlatan son derece ilginç bir heykel “Der Verwoeste Stad” bulunur.
Rotterdam çok sayıda müzeye sahiptir. Bu müzelerden, Erasmusburg yakınında birçok müzenin bir arada bulunduğu “Museumpark” bölgesindeki ”Museum Boijmans Van Beuningen” şehrin en ünlü müzesidir. Müzede ortaçağ sanatından modern sanata kadar Hollanda sanatı ile ilgili eserlere yer verilmektedir.
Şehrin en yüksek binası, şehrin her tarafından görülen, Parkhaven’de bulunan, “Euromast Kulesi’dir”. Kule 1958-1960 arasında 101 metre olarak yapılmış, 1970 yılında yapılan 85 metre uzunluğundaki ilave ile yüksekliği 181 metreye ulaşmıştır. Şehri tepeden görmek veya şehir manzaralı bir yemek isterseniz kulenin gözlem platformunu veya restaurantını ziyaret etmeniz gerekir. Ayrıca kulede oldukça pahallı az sayıda odanın bulunduğu bir otel bölümü de bulunmaktadır.
“Delfshaven” şehrin diğer bölümlerinden farklı olarak eski Hollanda tarzı evlerin, küçük kanalların, bu kanallar içinde balıkçı teknelerinin yer aldığı, birkaç sokaktan oluşan küçük bir bölgedir. Burada eski balıkçı depolarından bozma çok sayıda küçük cafe, restaurant, antikacı, kitapçı ve resim satan dükkan bulunur.
Şehirde II.Dünya Savaşı sırasında bombalardan zarar görmeyen binalarından biri de “New York Oteli’dir”. Günümüzde ilginç gökdelenler arasında çok küçük ve mimari açıdan çok farklı kalan bina XX.yüzyılın başında “Hollanda- Amerika Deniz Yolları Merkez Ofisi” olarak açılmış, 1990’lı yıllarda otele çevrilmiştir. Eski Liman’dan kalkan deniz taksileri ile kısa sürede ulaşabileceğiniz otel; konumu nedeniyle çok güzel Maas Nehri manzarasına sahip cafe ve restauranta sahiptir.
MAASTRICHT
Maastricht 60.06 km² yüzölümüne, yaklaşık 130.000 nüfusa sahip, Belçika ve Almanya sınırında yer alan küçük bir şehirdir. Limburg eyaletinin merkezidir. “Maas Nehri” kenarında kurulmuştur. Geçmişi Romalılara kadar uzanan Maastricht; tarihi geçmişi nedeniyle Hollanda, Belçika ve Fransa’nın etkisinde kalmıştır. Şehirde 3 farklı dil konuşulur. Şehre Belçika’nın başkenti Brüksel’den ekspres trenle 80 dakikada, Almanya’dan tren ve otobüsle ulaşabilirsiniz. Amsterdam’dan yaklaşık 2.5 saatte her yarım saatte bir kalkan trenle veya uçakla ayrıca Rotterdam ve Den Haag’dan her yarım saatte bir kalkan trenle gidebilirsiniz. Maastricht Tren İstasyonu’nun önündeki duraktan Almanya’nın “Aachen” ve Belçika’nın “Liége” şehirlerine otobüsle aynı gün içinde gidip dönebilirsiniz.
Tren İstasyonu şehir merkezine yürüyüş mesafesindedir. Tren İstasyonu’nun önündeki cadde, 1280 yılında yapılmış tarihi köprü “St Servaasbrug” ile şehir merkezinin bulunduğu diğer tarafa bağlanır. Maas Nehri üzerinde şehrin her iki tarafını birbirine bağlayan çok sayıda köprü bulunur.
Şehir merkezini yürüyerek veya şehir yürüyüş turları ile gezebilirsiniz. Yürüyüş turları için şehir merkezinde bulunan turizm bürosundan bilgi alabilirsiniz. Şehri veya Belçika Liége şehrine kadar olan kıyıları nehirden görmek veya otobüsle şehri ve civarını dolaşmak isterseniz http://www.stiphout.nl web adresine bakabilir veya şirketin merkezine uğrayabilirsiniz.
Maastricht şehir merkezi dar sokakları, bu sokaklarda ilk katları dükkan, restaurant ve cafeye dönüştürülmüş tarihi evleri, küçük meydanları ile oldukça güzel bir şehirdir. “Stookstraat” ve “Jeker Bölgeleri’nde” XVII. ve XVIII. yüzyıla ait çok sayıda ev bulunur. Bu binaların büyük bölümünün üzerinde binanın adını ve yapım yılını gösteren taş tabletler yer alır.
Şehrin ana meydanını “Markt” oluşturur. Meydanın bir kenarında azizlerin heykelleri, ortasında “Belediye Binası (Stadhuis)” yer alır. Belediye Binası 1559-1664 yılları arasında inşa edilmiştir. Meydana bağlanan aziz heykellerinin bulunduğu yöndeki caddeden “ Boschstraat” yürüyerek cafeler, restaurantlar ve dükkanların bulunduğu özellikle gece çok güzel bir atmosfere sahip olan “Eski Marina’ya (‘t Bassin)” ulaşabilirsiniz.
Markt yürüyüş mesafesinde olan diğer önemli meydan “Vrijthof” sokak cafeleri ile dolu canlı bir yerdir. Bu meydanda yer alan halen tiyatro olarak kullanılan Neo-Klasik saray “Generaalshuis” 1809 yılında yapılmıştır. Meydanda ayrıca “St Janskerk” ile “Keizer Karelplein” üzerinde Romanesk- Gotik “St Servaasbasiliek” yer alır. Bazilika Maastrich şehrinin ilk başpiskoposu St. Servatius’un mezarı üzerine ilk olarak 575 yılında yapılmış, 1039 yılında yapılan ikinci kilise azize ithaf edilmiş, daha sonra kilise farklı tarihlerde genişletilmiş ve düzenlenmiştir.
Vrijthof kısa bir yürüyüş mesafesinde olan, nehre yakın diğer meydanda “O-L Vrouweplein” en eski bölümü 1000 yılında yapılan, Romanesk bazilika “Onze -Lieve Vrouwebasiliek” yer alır. Bazilikanın bahçesinde kıyıdaki Roma Catellum’un bir parçası olan Roma Kulesi’nin temeli ile Ortaçağ şehir duvarları kalıntılarını görebilirsiniz. Romalılar tarafından M.Ö.50 yılında kurulan Maastricht şehrinde; bu meydan dışında nehir kıyısında ve şehrin bazı bölümlerinde Roma kalıntılarına rastlayabilirsiniz. “Hogebrug Köprüsü” yakınında 1229 yılında yapılan ilk Ortaçağ şehir duvarının bir parçası olan “Helpoort” ülkedeki en eski şehir kapısıdır. İlk Ortaçağ şehir duvarları ile 1350 yılında yapılan ikinci şehir duvarlarının kalıntılarını Hogebrug Köprüsü’nden geçtikten sonra tren istasyonu tarafında ve Helpoort çevresindeki bölgede görebilirsiniz.
Şehrin en güzel müzesi ise Tren İstasyonu tarafında kıyıda bulunan, rokete benzeyen bir bölümü ile dikkati çeken “Bonnefantenmuseum” müzesidir. Müzede 1300-1650 yılları arasındaki döneme ait heykel ve resimlerle, uluslararası modern sanat eserleri sergilenmektedir.
Maastricht şehrinde ayrıca yerel tur programları ile “St.Pietersberg” mağaralarına gidebilir. Bu mağaraları gezebilir. Bazı mağara duvarlarında yer alan eski çizimleri görebilirsiniz.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı iki farklı tarihte Hollanda’ya yaptığım seyahat sırasında gördüğüm yerler, edindiğim izlenimler, son seyahatimde rehberimiz Şiyma Aksekili’den edindiğim bilgiler ve aşağıda yer alan kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Bonechi, Holland, ISBN:88-476-0214-9.
Communication Department of the City of Maastricht, Maastricht, Broşür, 2004.
Dk, Eyewitness Travel Guides, Holland, Dorling Kindersley Limited, Great Britain, 2005, ISBN: 978-1-4053-0780-3.
Dost Kitabevi, Amsterdam, Cep Rehberi, Berlitz, Ankara, 2007, ISBN 975-298-059-7.
http://www.holland.com
http://tr.wikipedia.org/wiki/Holland
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hollanda_tarihi
http://www.derki.com/gezikolik/item/842-kanallar-ve-marjinaller-ulkesi-hollanda
http://www.derki.com/gezikolik/item/908-bir-baska-hollanda
SEYAHATLER

Avusturya Cumhuriyeti; Orta Avrupa'nın güneydoğusunda yer alır. 83.858 km² yüzölçümüne sahiptir. Batıda Liechtenstein ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde Almanya ve Çek Cumhuriyeti ile komşudur.

Bosna Hersek 51.147 km² yüzölçümüne sahip bir Balkan ülkesidir. Ülke; kuzey, batı ve güneyde Hırvatistan, doğuda Sırbistan, güneyde Karadağ ile komşudur. Ülkenin kuzey bölgesi “Bosna”, güney bölgesi “Hersek” olarak tanınır.

Singapur Güneydoğu Asya’da yer alan bir ada devletidir. Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi arasında Malakka Yarımadası'nın güneydoğu ucunda yer alır. Kuzeyde Malezya'nın Johor Eyaleti, güneyde Endonezya'nın Riau Adaları ile çevrilidir. Anakaradan Johor Boğazı ile ayrılır. Malezya’ya iki uzun köprü ile bağlanır. Güneydoğu sahilindeki 63 küçük ada ile birlikte yüzölçümü yaklaşık 682 km2 civarındadır. Dünyanın en küçük yirmi ülkesinden biridir.

Fas Krallığı, kuzeybatı Afrika'da yer alan Arap ülkesidir. İspanya’dan Cebelitarık Boğazı ile ayrılır. Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'na kıyısı olup, Afrika'nın Avrupa'ya yaklaştığı uçta, Avrupa’ya 14 km uzaklıktadır. Afrika'nın en ucundaki “Tangier” şehri Fas'a, Fas topraklarındaki “Ceuta” ve “Melilla” İspanya'ya aittir. Yüzölçümü 446.550 km2, güneyinde hak iddia ettiği,1975'ten beri yönettiği Batı Sahra dahil edilirse 710.850 km2 ‘dir.
Copyright 2010. Privacy Policy | Terms of Use | XHTML | CSS
Design by MEHMET KEREM PALA
>