GEZİ KÖŞESİ

PROF. DR. AYSEN TOKOL

  • ANA SAYFA
  • ÜLKELERŞEHİRLERGALERİ
  • LİNKLER

 

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

Kıbrıs Adası, Akdeniz'in doğusunda yer alır.  Sicilya ve Sardunya adalarından sonra Akdeniz’deki üçüncü büyük  adadır. Ada; kuzeyde Türkiye, doğuda Suriye, güneyde Mısır, kuzeybatıda Yunanistan, güneydoğuda Lübnan ve İsrail ile komşudur. Adanın yüzölçümü 9251 km² olup, bunun 3355 km² si KKTC’e aittir. Bu alan   Kıbrıs Adası'nın yaklaşık olarak %36’sını kapsar.


Kıbrıs uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Adanın ilk yerleşimcileri hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Son arkeolojik bulgulara göre; adanın ilk yerleşimcileri   M.Ö. 7000-6000 yıllarında Anadolu, Suriye veya Filistin kıyılarından gelmişlerdir. Karpaz Yarımadası’nın ucundaki “Kastro” ve “Vrysi” bu  döneme ait yerleşimlerdir.   
Ada konumu ve zengin bakır yatakları nedeniyle eski çağlarda birçok devletin ilgisini çekmiş, M.Ö. 1500-1450 arasında Hitit, M.Ö.1450-1000 arasında Mısır egemenliğine girmiş, M.Ö.1200- 1000  arasında  “Salamis”, “Lapithos”, “Soli”, “Pafos”, “Tamassos”, “Kourion”, “Marion”, “Baf”, “Kyrenia”  gibi şehir devletleri  kurulmuştur. Kıbrıs M.Ö. 850-750; M.Ö. 750-475 arasında Asur, Mısır ve İran Pers; M.Ö. 333-58 arasında Eski Yunan-Helen; M.Ö.58-M.S.395 arasında Roma İmparatorluğu; 395-649 yılları arasında  Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş, bu dönemde Ortodoks Hıristiyanlığı yaygınlaşmıştır. 649-965 yılları arasında ada Arap korsanların saldırıları ile karşı karşıya kalmış, 965-1191 yılları arasında tekrar Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir.  III. Haçlı Seferi sırasında; 1191-1192 yılları arasında;   Birleşik Krallık hükümdarı “Aslan Yürekli  Richard” adaya yerleşmiş, adayı “Tapınak Şövalyeleri’ne  (Templar Şövalyeleri)” onlar da  1192 yılında Kudüs Kralı olamayan Fransız “Guy de Lusignan’a” satmıştır. Ada 1191-1489 yılları arasında Lusignan; 1489 – 1570 yılları arasında Venedik Cumhuriyeti; 1570-1878 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmıştır. 1878 yılında Birleşik Krallık’la  yapılan bir savunma anlaşması çerçevesinde  ada Osmanlı İmparatorluğu tarafından Birleşik Krallık’a kiralanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun, I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında yer alması  üzerine, ada, 1925 yılında Birleşik Krallık tarafından ilhak edilmiş ve  koloni haline gelmiştir. 1960 yılında, Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde, “Zürih” ve “Londra Anlaşmaları” uyarınca; adada, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulmuştur. 1963 yılında Rumların anayasayı tek taraflı değiştirme istekleri üzerine iki toplum arasında uzun yıllar devam eden çatışmalar başlamış, anayasal düzen çökmüştür. 1974 yılında, adayı, Yunanistan’a bağlama amaçlı ve Yunanistan destekli bir darbenin ardından;  Türkiye adaya müdahale etmiş, müdahale sonrası ada, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı kuzey ve Kıbrıslı Rumların yaşadığı güney olarak ikiye bölünmüştür. 1975 yılında önce “Kıbrıs Türk Federe Devleti”; 15 Kasım 1983 tarihinde de “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kurulmuştur. 2003 yılında kuzeyle güney arasında geçiş noktaları açılmış, 2004 yılında yapılan bir referandum sonucunda Kıbrıslı Türkler  adayı birleştirmeye yönelik “Annan Planı’nı” kabul etmişlerdir. Ancak plan Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmiştir.  2004 yılında Rum tarafı “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında tüm adayı temsilen AB’ne üye olmuştur.


KKTC’nin yönetim şekli cumhuriyettir. 2006 verilerine göre KKTC’nin nüfusu 264.172 kişidir. Lefkoşa en kalabalık nüfusa sahip şehir ve başkenttir. Onu sırasıyla “Gazimağusa”, “Girne”, “Güzelyurt” ve “İskele” takip eder.  Nüfusun  %98’i Müslüman, %2’si Ortodoks Rum, Katolik Maronit (Arap asıllı Hıristiyan azınlık)  ve Anglikan’dır. Resmi dili Türkçedir. Ancak İngilizce bilen kişi sayısı fazladır.


Adaya Akdeniz iklimi hakimdir. Yazları uzun ve kurak, kışları  kısa ve yağışlıdır. En sıcak aylar  temmuz ve ağustos, en soğuk aylar  ocak ve şubattır. Kışın yağışlar çoğunlukla yağmur şeklindedir.  Deniz kıyıları yazın serin olmakla beraber nemli olduğundan iç kesimlere göre daha sıcaktır. Deniz suyu sıcaklığı ağustosta 32, ocak ayında 16 derece civarındadır. Bu nedenle Kuzey Kıbrıs yılın her mevsim  rahatlıkla gidilebilecek bir yerdir.
KKTC’nin kuzeyinde Beşparmak Dağları, güneyinde Meserya Ovası yer alır.


Doğal bitki örtüsü makidir. İç kesimlerdeki ovalarda turunçgiller, sebze ve tütün yetiştirilir. Bakır önemli bir yeraltı kaynağıdır. Sanayi gelişmemiştir. Buna karşılık Turizm önemli bir gelir kaynağıdır. KKTC’de halen 6 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerin öğrencilerinin büyük bölümünün Türk olması ve  önemli sayıda  Türk Silahlı Kuvvetler Personeli ve askerinin adada bulunması ada ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Ayrıca Türkiye’nin ada ekonomisine desteği zaman içinde azalmakla birlikte devam etmektedir. 


KKTC’e hava veya deniz yoluyla  seyahat acentaları aracılığıyla veya bireysel olarak gidebilirsiniz. THY, Pegasus, Atlasjet, Anadolujet ile Türkiye’nin farklı şehirlerinden (Antalya, Hatay, Ankara, İstanbul) Lefkoşa Ercan Havaalanı’na  düzenli uçak seferleri bulunmaktadır.  Yaklaşık 1 saat 20 dakika süren havayolu seyahatini tercih ederseniz  dış hatlar terminalini kullanmanız gerekir. Yunanistan’a seyahat etmek isterseniz Yunanistan; pasaportunda KKTC damgası olan pasaport sahiplerine  vize vermediğinden; KKTC’e giriş ve çıkışta pasaport yerine  nüfus cüzdanı kullanmanızda yarar vardır. Ancak pasaportunuzu da yanınıza almalısınız. Nüfus cüzdanınızı kullanmanız halinde size verilen “Kimlik Kartı ile Seyahat Edenler İçin Hudut Kapılarından Giriş Çıkış Formu”nu doldurmalısınız. Bu forma   Türkiye’den çıkışta ve girişte ayrıca KKTC’den giriş ve çıkışta damga vurulduğundan; KKTC’de sürekli yanınızda bulunmalı  ve kesinlikle kaybetmemelisiniz.   Pasaport yerine  nüfus cüzdanınızı kullanmanız halinde yurt dışı çıkış harcı ödemenize de gerek kalmamaktadır. Turist olarak adaya gittiğiniz zaman KKTC’de kalkış süreniz üç aydır.

KKTC’e denizyolu ile gitmek isterseniz; Girne Taşucu arasında her gün,  Girne Alanya ve Gazimağusa-Lazkiye arasında  yüksek sezonda haftanın belli günlerinde deniz otobüsü ile Girne Taşucu ve Gazimağusa Lazkiye arasında haftanın belli günlerinde yapılan feribot seferlerinden yararlanabilirsiniz. Deniz otobüsü ve feribot seferleri tarifeleri için  http://www.fergun.net   veya  http://www.akgunler.com.tr   web adresini kullanabilirsiniz.

KKTC içinde şehirlerarası ulaşımı; otobüs, minibüs, dolmuş; kiralık araba,  taksi duraklarından binebileceğiniz, bir bölümü 7 kişilik Mercedes marka taksilerden oluşan, taksiyle gerçekleştirebilirsiniz. Otobüs, minibüs ve dolmuşları tercih ederseniz bu araçların kalkış ve dönüş saatleri hakkında   önceden  bilgi almanızda  ve bazı  hatlar için rezervasyon yaptırmanızda yarar vardır.  KKTC’de gezilecek yerler birbirine yakın mesafede olduğundan araba kiralamak en ideal olandır. Araba  kullanabilmeniz için T.C. ehliyetine sahip olmanız yeterlidir. Ancak araba kiralarken trafiğin  soldan olduğunu unutmamalısınız. Farklı seçenekli, rehberli tur programlarını ise; otelinizin resepsiyonundan, tur panolarından veya turizm bürosundan öğrenebilirsiniz. Otellerde asılı panolarda farklı seyahat acentalarının düzenledikleri tur programlarının hareket günleri, içerikleri, bağlantı kurmanız gereken tur rehberlerinin cep telefon numaraları yer alır.  Tur programları sizi kısa sürede ve çok uygun fiyata adanın görmeniz gereken tüm yerlerini gezdirir.


Bütçenize ve  tatil seçeneklerinize uygun her türlü konaklama tesisini  Girne ve Gazimağusa’da rahatlıkla bulabilirsiniz. Lefkoşa, Karpaz Yarımadası, Lefke ve İskele’de  seçenekler daha sınırlıdır. Yüksek sezonda seyahata çıkmadan önce yerinizi ayırtmanızda yarar vardır.


KKTC’de başta havaalanında olmak üzere büyük şehirlerde etkin biçimde çalışan turizm büroları bulunur. Ercan Havaalanı’na indiğinizde turizm bürosuna uğrarsanız buradan seyahatiniz süresince her türlü   gereksiniminizi karşılayacak ücretsiz yayın ve her üç şehrin önemli gezilecek yerlerini gösteren bir harita alabilirsiniz. Bu harita, yayınlar ve büro görevlilerinin yönlendirmeleri  sayesinde hiçbir zorluk çekemeden KKTC’i dolaşabilirsiniz. 


KKTC’nin resmi para birimi Türk Lirası’dır. Yerel pazarlar ve küçük alışveriş yerleri dışında kredi kartınızı rahatlıkla kullanabilirsiniz. Alışveriş yerleri yazın 8.00-13.00 ve 14.30-18.30 saatleri arasında açıktır.  Kışın  öğle tatili yapılmamaktadır.


KKTC’de hediyelik eşya çeşidi oldukça azdır.  Bununla birlikte hatıra amacıyla el yapımı küçük seramik objeler, Kıbrıs şarapları, Rum tarafındaki “Lefkara Köyü’ne” özgü  dantel örtüleri satın alabilirsiniz.   


Kuzey Kıbrıs mutfağı, tarihi geçmişinin etkisiyle farklı kültürlerden etkilenmiş, lezzetli bir mutfaktır. Mezeleri çok çeşitlidir. Yemekte sipariş vermenize  gerek kalmadan çok sayıda meze masanıza getirilir. Bu mezeler arasında; sarımsak, limon veya sarımsak haşhaş tohumu ile tatlandırılmış  zeytin, kaz ayağı turşusu, keçi sütünden yapılmış kızartılarak veya hafif  eritildikten sonra  tereyağının içinde kızartılarak veya kızartılmadan sunulan  tam yağlı hellim peyniri, badem içi, limonlu tahin ve ızgara siyah zeytin yer alır. Hamur işleri arasında; laz böreği ve  “Pirohi” adı verilen mantı ünlüdür. Tencere yemekleri arasında; kuzu veya  tavuk etiyle  sadece Kıbrıs ve Nil nehri kıyısında yetişen bir ot ile yapılan “Molehiya”,  bol limon ve kereviz sapı ile pişirilen sadece Kıbrıs’ta yetişen patates familyasından bir bitki olan kolakas bitkisi ile yapılan “Kolokas”, kabak çiçeği dolması, tavşan suyunda hazırlanmış mayalı bir hamurun içine konulan tavşan etinden yapılan “Lalangi” tatmanız gereken yerel  lezzetlerdir. Kebaplar arasında; baharatlı ve maydanozlu kıyma harcının böbrek zarına sarılarak ızgarada kızartılması ile yapılan “Şeftali Kebabı”, bir çeşit güveç “Küp Kebabı-Kuyu Kebabı- Hırsız Kebabı-Kleftigo” çok tanınmıştır. Her türlü meyveden yapılan, en çok  cevizlisi tercih edilen  “Macun”,  “Fırın Katmeri”, “Samsı”, “Paluze”, “Simit Helvası” en fazla tüketilen tatlılardır.


Kuzey Kıbrıs’ta  kebaplar dışında molehiya, kolokas, pirohi, lalangi gibi yerel yemekleri yiyebileceğiniz yerlerin sayısı sınırlıdır. Bu yemekler genelde küçük aile işletmeleri tarafından ve hafta içi yapılmaktadır. Macun ise tatlı veya lokum satan dükkanlarda küçük kavanozlarda satılmaktadır.


İçecek olarak taze sıkılmış portakal suyu, yerel votka  “Zivania” ve  Kıbrıs şaraplarını tadabilirsiniz. 


KKTC’de görmeniz gereken  yerler arasında; Lefkoşa, Girne, Gazimağusa  dışında; “Arkeoloji ve Doğa Müzesi”, halen İkon Müzesi olan “Agios Mamas Manastırı”  ve turunçgil bahçeleri ile ünlü Girne’ye 63  kilometre uzaklıkta “Güzelyurt-Morphou”; Güzelyurt’a 21  kilometre uzaklıkta, “Osman Paşa  Cami” ve turunçgil bahçeleriyle ünlü “Lefke”;  Güzelyurt’un 20  kilometre batısında yer alan  “Soli Harabeleri-Solio”; Güzelyurt’un 27  kilometre batısında yer alan  “Vuni Sarayı Harabeleri –Vouni”; İkon Müzesi ile tanınan  “İskele-Trikomo”; 630  metre yüksekliğinde  “Kantara  Kalesi”; “Caretta Caretta” deniz kaplumbağlarının yumurtlama merkezi olan kilometrelerce uzunluğundaki ıssız  “Altın Kumsalı”, maki ve yabani zeytinlerle kaplı geniş kum tepeleri, Türk ve Rum’ların birlikte yaşadıkları “Dikkarpaz Köyü” başta olmak üzere küçük köyleri; kilise kalıntıları; yarımadanın ucunda yer alan Hiristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen “Apostolos Andreas Manastırı”, Kıbrıs’a özgü yabani  eşekleriyle Kuzey Kıbrıs’ın  en az gelişmiş bölgesi olan “Karpaz Yarımadası- Karpas Peninsula”; ve “Beşparmak Dağları” sayılabilir.


Aşağıda gezme olanağı bulduğum Lefkoşa, Girne ve  Gazimağusa  hakkında  bazı bilgi ve izlenimlere  yer verilmiştir.


LEFKOŞA- NORTH NICOSIA


Lefkoşa dünyanın tek bölünmüş başkenttir. Şehir; “Yeşil Hat” olarak bilinen BM Barış gücü tarafından korunan ve denetlenen, doğu batı yönünde uzanan bir sınırla “1974 Kıbrıs Barış Harekatı” sonrası ikiye bölünmüştür. Lefkoşa’nın kuzeyi  KKTC’nin, güneyi  “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin”  başkentidir.

Lefkoşa’nın güney bölümünü; eski şehirde  Atatürk Meydanı’nda yer alan Saray Oteli’nin üst katından, Arabahmet Bölgesi’ndeki Yiğitler Burcu Parkı’ndan (Kaytazağa Burcu – Roccas) ve Lefkoşa Merit  Oteli’nin üst katından görebilirsiniz. Bu bölgeye TC vatandaşlarının geçmesi yasaktır. Kuzey Lefkoşa’dan Güney Lefkoşa’ya AB vatandaşları olanlar  “Ledra Palace Geçiş Kapısı’ndan” yayan  veya “Metehan Kapısı’ndan (Ayios Dhometios)”  arabayla  geçebilmektedirler. Bu nedenle Lefkoşa’nın özellikle eski şehir bölgesinde Lefkoşa’yı görmek ve alışveriş yapmak için güne birlik gelen çok sayıda  İngiliz  ve Güney Kıbrıs vatandaşına rastlayabilirsiniz.

Kuzey ve Güney Lefkoşa halen adanın en büyük şehri, kültür, sanat, sanayi ve  ticaret merkezidir. Adanın tam ortasında bulunması nedeniyle şehir “Tapınak Şövalyeleri (Templar)” döneminden  itibaren kısa bir dönem dışında sürekli adanın başkenti olmuştur. Lefkoşa uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Ancak Bizans döneminin sonlarında şehir olarak önem kazanmaya başlamış,  Lusignan döneminde şehrin çevresine Cenevizlilere karşı büyük surlar yapılmıştır. Venedikliler Lefkoşa’yı ele geçirdikten sonra Lusignan surlarını yıkmışlar. Onun yerine; 1567 yılında, şehrin çevresine, “St Sophia Katedrali’ni (Selimiye Cami)” merkez alan, bir daire üzerine, 11 yerde birbirine eşit uzaklıkta  ok temrenine benzeyen üçgen şeklinde   alçak burcu  ve 3 anıtsal kapısı bulunan  yeni bir sur  inşa etmişlerdir. Osmanlı döneminde sur kapılarında,  1931 yılından sonra   surlarda önemli değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler ve surların bir bölümünün Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs) tarafında kalması nedeniyle halen tarihi şehir surlarının daire   şeklini algılamanız oldukça güçtür. Ancak Eski Şehri gezerken eski şehrin birçok yerinde bulunan panoları  incelerseniz surların tam şekli hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Surların içine girişi sağlayan  3 anıtsal kapıdan, Kuzey Kıbrıs tarafında halen turizm bürosu olarak kullanılan, Girne Caddesi’nin açılmasıyla  caddenin   ortasında kalan “Girne Kapısı (Kyrenia Gate-Porte Del Proveditore)” kalmıştır. Diğer iki kapı   “Mağosa Kapısı (Porta Guiliana)” ile “Baf Kapısı ( Porta Domenico)” Kıbrıs Cumhuriyeti tarafındadır. 11 burcun ise  5’i KKTC tarafındadır.  Bunlar; “Cephane Burcu (Quirini)”, “Musalla Burcu (Barbaro)”, “Kaytazağa Burcu (Roccas), “Zahra Burcu ( Mula)” ve “Cevizli Burcu (Loredano)” olarak sıralanabilir.

1910’lu yılların başından itibaren surların içinde kalan bölgenin yetersiz kalması üzerine surların dışında yeni mahalleler oluşturulmuştur. Halen sur dışındaki bölge tümüyle  yeni  binalarla doludur.

Lefkoşa’da görmeniz gereken yerlerin tümü “Eski Şehir” surlarının içindedir. Eski Şehri görebilmeniz için en iyi  başlangıç noktası Girne ve diğer şehirlerden gelen otobüs ve dolmuş duraklarına yakın “Girne Kapısı’dır” (Girne Kombos dolmuşlarının merkezi Mevlevi Tekne Müzesi’nden sonraki sokağın içindedir. Diğer şehirlere giden veya oradan gelen küçük otobüslerle, şehir içi otobüslerin durakları  Girne Kapısı’nın önünden geçen Cemal Gürsel Caddesi  üzerindedir).

Girne Kapısı’ndaki turizm bürosundan alacağınız bir harita ile veya surların içinde hemen her köşede  yer alan yönlendirmelerle Eski Şehri yürüyerek çok kısa sürede gezebilirsiniz. Girne Kapısı’ndan güneye doğru uzanan “Girne Caddesi” sizi Eski Şehrin merkezi “Atatürk Meydanı’na”  ulaştırır. Girne Kapısı’nın 100  metre güneyinde XVI. yüzyılda  yapılan ve Mevlevi Tekkesi olarak kullanılan daha sonra müzeye çevrilen  “Mevlevi Tekke Müzesi”  yer alır. Girne Caddesi’nin her iki tarafındaki ara sokaklarda; bir bölümü restore edilmiş, bir bölümü harap halde yüzlerce  eski ev  bulunur.

“Atatürk Meydanı (Saray Meydanı)” yüzyıllardır Lefkoşa’nın siyasi merkezidir. Meydanın ortasında Venedikliler tarafından “Salamis Antik Şehri’nden”  getirilen, üzerinde Venedik  Armaları bulunan, Osmanlı döneminde yıkılan, İngiliz döneminde tepesine aslan yerine bakır  küre konan  granit “Venedik Sütunu”  bulunur. Meydanın köşesinde de tarihi mahkeme binaları yer alır. Mahkeme binalarının Venedik Sütunu tarafındaki köşesinde üzerinde Birleşik Krallık Armaları bulunan ve 1953 yılında buraya yerleştirilen  “Taş Kaide” hemen gözünüze çarpar. Mahkemelerin karşısındaki sarı renkli eski taş binalar halen kullanılmaktadır.  

Meydandan “İrfan Bey Sokağı’na” girdiğinizde eski bir kiliseden, XIV. yüzyılda hamama çevrilen, halen restore edilen “Büyük Hamam’a” ulaşabilirsiniz. Büyük Hamam’a yakın mesafedeki “Asma Altı Sokağı’nda” ise   eski manastır kalıntıları üzerine XVII. yüzyılda yapılmış “Kumarcılar Hanı’nın” yıkılmış perişan görüntüsü karşınıza çıkar.  Eski şehirdeki en güzel  yapı, Kumarcılar Hanı ile  aynı sokak üzerindeki  “Büyük Han’dır”. 1572 yılında kervansaray olarak inşa edilen bu taş bina Anadolu’daki örnekleriyle  benzer mimari özelliklere sahiptir. İngiliz döneminde hapishane olarak kullanılan hanın içinde  68 oda, 10 dükkan, ortasında küçük bir mescit ve mezar  bulunur. Hanın oda ve dükkanları küçük el sanatları atölyeleri ve  cafe olarak kullanılmaktadır. Buradaki en ilginç dükkan; “Kuzey Kıbrıs Karagöz Tiyatrosu” ile ilgili çeşitli objelerin satıldığı küçük dükkandır. Son derece güzel  bir atmosfere sahip olan handa;  hafta içi kolokas, molohiya gibi  Kıbrıs yemeklerini yapan  “Sedirhan Restaurant’ta” yemek yiyebilir.  Avlusundaki küçük cafede  koyu bir kahve veya el yapımı  bir limonata içebilirsiniz. Ayrıca hanın arka tarafındaki alanda  ev yemekleri yapan “Mr.Sponda Restaurant’ta” da bazı Kıbrıs yemeklerini tadabilirsiniz.
 
Büyük Han’dan çıktıktan sonra “Arasta Sokağı’nda” ise  Kıbrıs’taki  Gotik yapıların eski ve en güzel örneklerinden biri olan, “Bizans St.Sophia Kilisesi” üzerine, 1208-1326 tarihleri arasında,  Lusignan döneminde inşa edilen, Ceneviz ve Memluklar tarafından yağmalanan, depremlerden zarar gören, 1570 yılında, Osmanlılar tarafından katedralden camiye çevrilen, muhteşem “Selimiye Cami’ni (Saint Sophia Katedrali)”  görebilirsiniz. Katedralin özellikle kapısının üzerinde yer alan  taş oyma pencereler Gotik sanatının  güzel bir örneğini oluşturur. Katedralin;  üç koridor ve altı yan bölümden oluşan  içi, dini nedenlerle beyaz renge  boyandığından, katedralin dışı kadar görkemli  değildir.

Selimiye Cami’nin yan  tarafında XII. yüzyılda  Bizans kilisesi olarak yapılan, XIV. yüzyılda Gotik tarzda yenilenen, XVI. yüzyılda önce depoya daha sonra çarşıya çevrilen “Bedesten” bulunur. Kuzey kapısı ince bir taş işçiliği örneği olan Bedesten’in  içine girdiğinizde  eski kiliseden kalma kalıntıları cam bir korumanın altında görebilirsiniz. Bedesten’in arkasında ise XIV. yüzyıl yapımı geçmişte katedralin bir parçası olarak kullanılan iki katlı taş bir  bina yer alır. Bu bina halen  “Müze Dostları Derneği'ne” ev sahipliği yapar.  Bedesten’in karşısındaki  “Belediye Pazarı’nın” yanında uzanan, tamirhanelerin yer aldığı, bakımsız  “Kuyumcular Sokağı’nın” sonuna ulaştığınızda ise karşınıza iki şehri bölen sınır duvarının bir parçası çıkar. 

Selimiye Cami’nin diğer tarafındaki trafiğe kapalı alanda ise hediyelik eşya satan ve cafe olarak kullanılan restore edilmiş evler yer alır. Caminin arka tarafında köşede duran XV. yüzyıl yapımı Venedik evi halen  “Ortaçağ Taş Eserleri Müzesi” olarak kullanılmaktadır. Onun karşısındaki bina ise  1829 yılında yaptırılan  Osmanlı mimarisinin örneği “Sultan II. Mahmut Kütüphanesi’dir”. Kütüphanenin yanındaki sokaktan ilerlediğinizde bir ortaçağ evinin restorasyonu sonucunda eski Osmanlı evi haline dönüştürülen “Saçaklı Evi” görebilirsiniz. Kütüphane önündeki yönlendirmeleri takip ederek müzenin biraz ilerisinde “Haydarpaşa Sokağı’nda” yer alan “St. Catherine Kilisesi” üzerine XIV. yüzyılda Gotik tarzda inşa edilmiş, Osmanlılar döneminde camiye çevrilmiş, “Haydarpaşa Cami’ne (St. Catherine Kilisesi)” ulaşabilirsiniz. Buradaki yönlendirmeleri takip ederek XV. yüzyıl yapımı, restore edilmiş  “Lusignan Evi’ne” ve “Yeni Cami’ye”  gidebilirsiniz.

Büyük Han’ın yanındaki “Arasta Sokağı’ndan” yönlendirmeleri izleyerek  veya Atatürk Meydanı’ndaki mahkeme binalarının önündeki caddeden ilerledikten sonra güneybatıya  yönelerek  BM’lerin “UNOPS Projesi” çerçevesinde bir bölümü restore edilen geleneksel Osmanlı evlerinin yer aldığı  “Arabahmet Mahallesi’ne” oradan da iki Lefkoşa’yı birbirinden ayıran “Yeşil Hatta”  ulaşabilirsiniz. 1963 yılına kadar Ermeni ve Rum ailelerin  yaşadığı Arabahmet Mahallesi’nin “Salahi Şevket Sokağı’nda” yer alan “Arabahmet Cami”; XVII. yüzyılın başında Lusignan Kilisesi’nin üzerine inşa edilmiş, zaman içinde bazı değişiklikler geçirmiştir. Caminin zemininde çevresindeki Lusignan mezarlıklarından toplanan taşlar kullanılmıştır. Caminin yakınında da XIX. yüzyılda  Osmanlı mimarisine  uygun olarak alt katı taş, üst katı kerpiçten yapılan “Derviş Paşa Konağı” yer alır. Konak halen “ Etnografya Müzesi” olarak kullanılmaktadır. Konağın yanındaki sokaktan  “Ermeni Kilisesi’ne” doğru devam eden Şehit Salahi Şevket Sokak’ta,   XIX. yüzyıl yapımı  restore edilmiş bir Ermeni evinde,  Kıbrıs’ın en iyi on restaurantı’ndan biri seçilen “Boghjalian Konak Restaurant”  yer alır. Bu güzel restaurantta   yemek molası verebilir veya  Ermeni Kilisesi’ne yakın sokaktan sağa döndüğünüzde  askeri bölge olan “Zahar Burcu’na”, burçların altında kalan iki tarafı birbirinden ayıran geniş hendeğe ulaşabilirsiniz. Trafiğe kapalı “Zahar Sokağı” boyunca ilerlediğinizde; bir tarafta restore edilmiş, Türk ailelerinin yaşadığı evleri; diğer tarafta  Güney Lefkoşa’ya ait  bazı binaları görebilirsiniz. Güney Lefkoşa’yı en iyi görebileceğiniz yer  “Kaytazağa Burcu’nun (Roccas Burcu)” düzenlenmesiyle oluşturulan “Yiğitler Burcu Parkı’dır”. Parkın yanındaki köprüden geçen cadde ise sizi “Ledra Palace Sınır Kapısı’na” ulaştırır.

Lefkoşa surları  içindeki dar sokaklarda 1825 tarihli “Turunçlu Cami”, 1826 tarihli “İplik Pazarı Cami” gibi camiler ve onarılmayı bekleyen çok sayıda eski ev bulunur. Surların içi son derece bakımsız ve temizlikten uzaktır. Saray Oteli’nin civarında bulunan kalabalık çarşı ise bir başkent eski çarşısı olmaktan öte küçük bir kasaba ve köy çarşısı görünümündedir.   

GİRNE-KYRENIA


Girne; kuzeyi Akdeniz, güneyi Beşparmak sıradağları ile çevrili, begonvil, zakkum ve palmiyelerle süslü, yeşille mavinin iç içe geçtiği, 50 km²  yüzölçümüne sahip, KKTC’nin en güzel şehri ve gözde tatil  merkezidir.


KKTC’e gelen turistlerin çoğu Girne merkezi veya çevresindeki otellerde kalmakta, buradan Lefkoşa, Güzelyurt, Gazimağusa şehirlerini ve Girne çevresini seyahat acentalarının düzenlediği turlarla veya bireysel olarak taksi, dolmuş, minibüs ve otobüsle gezmektedirler. Dolmuş taksi ve otobüslerin tümünün merkezi “Ramadan Cemil Meydanı’dır.” Buradaki “Komtur Dolmuş” ile her saat başı Gazimağusa’ya, “Kombos Dolmuş” ile dolmuş doldukça Lefkoşa’ya; “Çimen Dolmuşları” ile saat başı Güzelyurt oradan da aynı  şirketin dolmuşları ile Lefke’ye  ulaşabilirsiniz. Meydandaki araba park yerinin  köşesinden kalkan otobüslerle bu şehirlerin otobüs terminallerine ve minibüslerle  Girne’nin farklı semtlerine gidebilirsiniz.


Ayrıca  taksi ile şehir çevresindeki tarihi yerlerden oluşan bir güzergah  (Hz. Ömer Türbesi, Bellapais Manastırı, St Hillarion Kalesi, Yavuz Çıkarma Anıtı, Karaoğlanoğlu Şehitliği, Karaman Köyü, Mavi Köşk)  için fiyat  konusunda anlaşarak şehrin çevresini kısa sürede rahatlıkla gezebilirsiniz.


Yaklaşık yarım saat süren Lefkoşa Ercan Havaalanı ile Girne arasındaki ulaşımı ise; taksilerle veya isteğiniz üzerine Türkiye’den seyahat acentanızın   bağlantı kurduğu KKTC’deki seyahat acentasının transfer aracıyla  gerçekleştirebilirsiniz.   


Girne  genelde şehrin  her iki tarafında yer alan kilometre uzunluğundaki plajları, temiz mavi denizi, uzun süren plaj sezonu, lüks otel, tatil köyleri ve 24 saat açık kumarhaneleri   ile tanınır.  Sahillerinde her türlü su sporlarının yapılabildiği, dalmayı sevenler için kuzey ve güneyinde yirmiye yakın dalış yeri olan, ücretli ve ücretsiz plajlara sahip   Girne’de;    en fazla tercih edilen plajlar arasında   “Escape Beach Club” veya  “Yavuz Çıkarma Plajı”, “Mare Monte”, “At Nalı”, “Acapulco”,  “Alagadi”, “Tatlısu Belediye Plajı” yer alır.  Ancak Girne sadece plaj ve kumarhaneler şehri değildir. Şehir uzun tarihi geçmişiyle görülmesi gereken önemli bazı tarihi eserlere sahiptir.


Girne’nin tarihi  konusunda farklı görüşler bulunur. Bir görüşe göre;  şehir M.Ö. X. yüzyılda  Peleponez’den gelen Akalar tarafından kurulmuş, adını Akaların anayurdundaki “Kyrenia Dağı’ndan” almıştır. Diğer bir görüşe göre; Girne’ye ilk yerleşenler M.Ö. IX. yüzyılda adanın kıyılarında ticari koloniler kuran Fenikelilerdir.    Roma kaynaklarında şehrin adı “Corineum” olarak geçmektedir. Şehrin tarihi adanın tarihiyle aynıdır. Şehir Bizans İmparatorluğu döneminde birkaç defa Arap korsanlar tarafından yağmalanmıştır.


Şehrin geçmişini yansıtan tarihi eserlerinden çoğu; turizm bürosunun da yer aldığı eski liman ve çevresinde bulunur.


Girne'nin kalbi; at nalı şeklindeki “Eski Liman’dır”. Balıkçı kayıkları, yatlarla dolu kaldırım cafelerinin sıralandığı Eski Liman gündüz,  ışıklandırmış hali ile gece, çok güzel bir görünüme sahiptir.  Limanda yer alan dalgakıran yürüyüş yapanlarla doludur.  Limandaki “Basık Kule” dar bir geçitle karaya bağlanmıştır. Limanda  geçmişte ambar olarak kullanılan binalar halen  cafe, restaurant,  bar ve otel  olarak  faaliyet göstermektedir.


Limanın en ihtişamlı bölümü  limanın doğu ucunda yer alan Girne Kalesi’dır. “Girne Kalesi’nin” tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. Bazı araştırmalar kalenin tarihinin Helenistik çağlara kadar uzandığını ileri sürmektedir. Tarihi kaynaklarda Girne Kalesi’nin adına  ilk defa 1191 yılında III. Haçlı Seferi  sırasında  rastlanmaktadır. Kale içi ve çevresinde yapılan incelemeler doğrultusunda, kalenin VII. yüzyılda  Bizanslılar tarafından Arap saldırılarına karşı şehri korumak amacıyla yapıldığı tahmin edilmektedir. Kale; Lusignan dönemi ile   Venediklilerin kontrolü altına girdiği dönemde köklü yapısal değişiklikler geçirmiş, 1570 yılında savaş yapılmadan Osmanlılara teslim edilmiştir.  Üç yüzyıl boyunca Osmanlılar'ın elinde kalan kale İngiliz sömürge döneminde polis okulu ve hapishane, 1960-1963 yılları arasında turistik amaçlı, 1963-1974 yılları arasında Rum Ulusal Muhafız Ordusu tarafından askeri amaçlı, 1974’den sonra müze olarak  kullanılmıştır.


Kaleye giriş; geçmişte içi suyla  dolu hendek üzerinde yer alan, dar taş bir köprü ile sağlanmakta, kalenin kuzey ve doğusunda  deniz yer almaktadır. Kalenin   iç kapısının tonozunda üç aslanlı Lusignan  amblemi yer alır.  İç kapıdan geçtikten sonra ilerlediğinizde tam karşınıza 1570 yılında şehit düşen Osmanlı Amirali “Cezayirli Sadık Paşa'nın Mezarı” çıkar. Kalenin avlusuna girmeden önceki  bölümde 1100'lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen Bizans “St. George Kilisesi’ni” ve muhteşem liman manzarasına sahip “Kuzeybatı Kulesi’ni” görebilirsiniz.


Kalenin avluya açılan bölümünde  yer alan Lusignan dönemine ait muhafız odalarından birinde 1976 yılında “Batık Gemi Müzesi” açılmıştır. Müzede M.Ö. III. yüzyıldan kalma, Girne açıklarında batan, ticari bir gemi ve içinden çıkarılanlar sergilenmektedir. Gemi; bugüne kadar bulunan en eski gemi batığı olarak  kabul edilmektedir. Müzede ayrıca  geminin çıkarılışı ile  ilgili fotoğraflar sergilenmektedir.


Kalenin 1208-1211 yılları arasında yapılan “Lusignan Kulesi’nde (The Lusignan Tower)” Bizans, İngiliz (Aslan Yürekli Richard), Lusignan, Venedik, Osmanlı, İngiliz asker canlandırmaları ve bayrakları yer alır.  XVI. yüzyıl Venedik mimarisi örneği “Venedik Kulesi’nde (The Venetian Tower)” top atışı hazırlığı yapan Venedikli asker canlandırmaları bulunmaktadır.


Kalede ayrıca Lusignan döneminde yapılan  “Sarnıç” ve “Zindanlar”,   Erken ve Orta Tunç dönemlerinde Kırnı Köyü’nde bulunan bir mezar ve mezardan çıkan buluntuların  sergilendiği “Kırnı Mezarları Galerisi”; Akdeniz’de (Agia Irini)  bulunan bir mezardan çıkarılan buluntuların ve mezar maketinin  sergilendiği “Akdeniz Mezar Kazısı Galerisi”; Girne’nin yaklaşık 10  kilometre doğusunda yer alan Vrysi Neolitik köy yerleşim yerine ait canlandırmalar ve burada ele geçen buluntuların sergilendiği “Vrysi Yerleşim Yeri Galerisi” bulunmaktadır.


Eski Limanda  XVIII. yüzyıla ait küçük bir Venedik evi  “Halk Sanatları Müzesi –Folk Art Museum” olarak kullanılmaktadır. Limana bakan tepede yer alan beyaz renkli, gece çok güzel ışıklandırılan 1860 yapımı “Orthodos Archangelos Kilisesi ve İkon Müzesi’nde (Archangelos Church & Icon Museum)”    Girne ve çevresindeki kiliselerden getirilen XVIII-XIX. yüzyıllar arasında yapılmış 50’den fazla ikonla  Hıristiyanlık tarihi ile ilgili çeşitli objeler sergilenmektedir.


Kaleden ve limandan görülen minare Osmanlı döneminden kalma küçük “Cafer Paşa Cami’ne-(Djafer Pahsa Mosque)” aittir.


Geçmişte Girne'yi çeviren surlardan  günümüze kadar çok azı gelebilmiştir. Bunlardan  “Bizans Kulesi (Byzantine Tower)”  çarşının içindedir. Diğeri ise Eski Limandadır. Limandaki kulenin yakınında harabe halinde bir “Roma Mezarı” bulunur.


Girne’nin batısında  1974 yılında çıkarmanın yapıldığı kıyıda “Yavuz Çıkarma Anıtı’n”ı ve “Karaoğlanoğlu Şehitliği’ni”görebilirsiniz.  Ayrıca şehrin diğer tarafında deniz kenarında yer alan beyaz renkli küçük bir binada bulunan “Hz. Ömer Türbesi’ni” ziyaret edebilirsiniz. 
Girne’nin çevresinde çok sayıda görülmesi gereken yer bulunur. Bunlar arasında; “St.Hilarion Kalesi; Bellapais Köyü; Karaman Köyü sayılabilir.


“St. Hilarion Kalesi (St Hilarion Castle)”, Girne’ye 10  kilometre uzaklıkta, Girne Lefkoşa yolundan ayrılan bir yol  üzerinde,  Beşparmak sıradağlarının  eteklerinde yer alır.  Gidiş- dönüş anlaşacağınız taksi veya seyahat acentalarının Beşparmak Dağları turu ile ulaşabileceğiniz  kale görülmeye değer  güzelliktedir.


Kale; ada halkını, Arap saldırılarından korumak ve uyarmak amacıyla  dağların en yüksek noktalarına gözetleme kulesi olarak yapılan kaleler zincirinin bir halkasıdır. Diğer kaleler “Buffavento” ve “Kantara Kalesi’dir”. Kalenin ilk gözetleme kulesinin VII. ve X. Yüzyıl arasında yapıldığı tahmin edilmekte, kalenin adına  Aslan Yürekli Richard’ın adayı ele geçirdiği 1191 yılında  rastlanmaktadır. Kale Lusignan döneminde geliştirilmiş, yazlık mekan ve korunma alanı olarak kullanılmıştır. Ancak Venedikliler döneminde önemini yitirmiştir.


Kale; Walt Disney’in “Fantasia Filmi’ne” ilham kaynağı olmuş, adeta kayalarla bütünleşmiş, muhteşem bir yapıdır. Adını Filistin’den kaçan burada yaşayan  “St. Hilarion'dan”  almıştır. 


Kale farklı yükseltilerde kurulu üç ana bölümden oluşmaktadır. Girişinde alacağınız bir broşürle daha iyi gezebileceğiniz kalenin en etkileyici bölümü ikinci bölümdür. Bu bölümde yer alan kiler, atölye, kale komutanı odası ve mutfakta yapılan canlandırmalar çok güzeldir. Bizans kilisesi, kraliyet sarayı, ortaçağ tuvaletleri, köşk, sarnıç ve salonun yer aldığı ikinci bölümde, cafe haline getirilen salonda oturabilir. Buradan muhteşem bir Girne ve Akdeniz manzarası seyredebilirsiniz.  Ancak kalenin en güzel manzaraya sahip olan yeri; iç bahçedeki kalıntılardan sonra ulaşılan Batı Kulesi ile biraz daha yukarıda yer alan Prens John Kulesi’nin bulunduğu denizden 732  metre yükseklikteki üçüncü bölümdür.


Kalenin tüm bölümlerini gezebilmek için en az 45 dakikalık bir süre ayırmanız gerekir. Kaleyi gezerken yıllar içinde aşınmış, kaygan dar merdivenlerde yürürken dikkat etmeniz, kaleye çıkarken yürüyüş ayakkabısı giymeniz, merdivenler yorucu olduğu için sabah saatlerini tercih etmeniz ve sağlık probleminiz varsa ikinci bölümden sonrasına çıkmamanız veya ikinci bölümde  kısa bir  mola vermeniz  yerinde olur.


Bellapais Köyü (Beylerbeyi Köyü),  Girne’ye 7  kilometre uzaklıkta, yüksek bir tepede kurulu  bir dağ köyüdür.  “Acı Limonlar” romanının İngiliz yazarı “Lawrence Durrell’in” yaşadığı köy olarak  bilinir. Taksi veya Beşparmak Dağları Tur Gezisiyle  iulaşabileceğiniz  limon ve nar ağaçları ile süslü yemyeşil köy; dar sokakları, küçük evleriyle   güzel bir yerdir. Köyde görmeniz gereken önemli eser; Gotik mimari tarzının   en muhteşem  ve Yakın Doğu’daki en güzel örneği  olan  “Bellapais Manastırı Kalıntıları’dır”.


Beşparmak Dağları’nın eteğinde bir kayalık üzerine kurulmuş olan  Manastır, 1158-1205 yılları arasında inşa edilmiştir. Bellapais’in ilk sakinleri, 1187 yılında Kudüs’ten adaya göç eden “Augustinian Mezhebi Rahipleri’dir”. İlk manastır binası 1198-1205 yılları arasında yapılmış, günümüze kadar ulaşan yapının büyük bir bölümü  1267-1284 yılları, diğer bölümleri de 1324-1359 yılları arasında inşa edilmiştir. Osmanlıların  adayı ele geçirmesinden sonra manastır Yunan Ortodoks Kilisesi'ne verilmiştir. Manastır kalıntıları; ön avlu, kilise, revaklı avlu, yemekhane, mahzen, mutfak, mutfak avlusu, atölyeler, meclis odası, kilise eşyalarının korunduğu odadan oluşmaktadır. Muhteşem bir dağ ve kuzey sahilleri manzarasına sahip olan manastır çevresinde çok sayıda restaurant ve cafe bulunur. Bunlardan birine oturarak yerel yemekler eşliğinde manastırı ve manzarayı seyretmek son derece keyiflidir.


“Karaman Köyü (Karni)” ise Girne'nin batısında  dağ yamacına kurulmuş, muhteşem bir manzaraya sahip  eski bir Rum köyüdür. Köyde;  köydeki evleri onarmaları koşuluyla  Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında yabancıların oturmalarına izin verilmiştir. Bu nedenle köyde  farklı uluslardan insanlar yaşamaktadır. Lüks villaların bulunduğu köy  aynı zamanda köy çevresinde yapılan arkeolojik kazılar sırasında bulunan Orta Tunç Çağı’ndan kalma oda şeklinde mezarları ile ünlüdür.


Bu güzel yerler dışında Girne’ye yakın mesafede çok sayıda gezilecek yer bulunur. Bunlar arasında; Girne yakınındaki Alsancak Köyü’ne 1.5  kilometre uzaklıkta yer alan,  dünyanın tanınmış müzelerinde  sergilenen altın ve gümüş objelerden oluşan VI.yüzyıl Bizans hazinesinin bulunduğu, sadece bir bölümü ziyarete açık  antik “Lambusa ( Lambousa Şehir Devleti Kalıntıları);  Girne Gazimağusa yolundan ayrılan bir yol üzerinde, Çatalköy sırtlarında yer alan, iki ayrı bölümden oluşan, denizden 950  metre yükseklikte Kıbrıs'ın en sarp ve rüzgarı bol  tepesinde kurulu, açık havalarda Girne, Gazimağusa, Lefkoşa ve Troodos Dağları’nın görülebildiği, özel araçla ve daha sonra yürüyerek  çok zor   ulaşılabilen “Buffavento Kalesi”  sayılabilir.


GAZİMAĞUSA- FAMAGUSTA


Gazimağusa;  KKTC’nin en büyük ve tek serbest limanı’na sahip,  tarihi bir liman şehridir.


Şehrin “M.Ö III. yüzyılda Mısır Kralı II. Ptolemy tarafından  kurulduğu tahmin edilmektedir. Ancak şehir  Lusignan Dönemi’nde  önem kazanmış, “Famagusta” adı ile anılmaya başlamıştır. Ortadoğu’daki Akra’nın 1187 yılında Eyyubiler tarafından ele geçirilmesinden sonra  birçok soylu ve tüccarın  şehre gelmesiyle şehir doğu-batı ticaretinde önem kazanmıştır. Bu dönemde tüccarların desteğiyle Gazimağusa’da 365  kilise yapılmış,  1291-1300  yılları arasında şehir altın çağını yaşamıştır.


Gazimağusa, 1372- 1469 yılları arasında Cenevizlilerin eline geçmiş, bu dönemden itibaren Venedik döneminin sonuna kadar başkent olmuştur. Ceneviz döneminde ise  askeri bölge olarak kullanılması, doğu ile batı arasında yeni deniz ticaret yollarının bulunması ile eski önemini yitirmiştir. Şehir; 1489-1571 yılları arasında  Venedik egemenliğinde kalmış, bu dönemde korunmalı bir liman şehri olmuş ve askeri bir kimliğe bürünmüştür. Şehir uzun bir kuşatmadan sonra 1571 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. Osmanlı döneminde şehir surları dışında Müslüman olmayanların yaşadığı    Maraş ve Aşağı Maraş bölgeleri kurulmuş, şehir önemli siyasi suçlular için bir sürgün yeri olmuştur. 1878 yılında  başlayan İngiliz döneminde, Maraş yönüne doğru gelişme sağlanmış, İngiliz döneminin sonlarına doğru yeni gelişme bölgeleri oluşmaya başlamıştır. 1960 sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde, Sur içi Türk belediyesi, diğer bölgeler ise Rum belediyesi tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu dönem içinde şehir yoğun olarak Aşağı Maraş’ın güneydoğusuna doğru bir turizm merkezi olarak gelişmiştir. Özellikle, 1969-1970 yılları arasında  savaş nedeniyle Beyrut’un önemini yitirmesiyle Maraş dünyaca tanınmış eğlence ve turizm merkezlerinden biri haline gelmiştir.  1974-1986 yılları arasında güneyden ve Türkiye’den gelen göçmenlerin şehre yerleştirilmesi, mevcut alanların yeniden düzenlenmesi ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulması sonucu yapılaşma süreci yaşanmış, Maraş’ın yerleşime kapanmasıyla şehrin gelişimi önemli ölçüde durmuştur. 1986 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin kurulmasıyla  şehrin sosyo-ekonomik yapısında büyük değişim olmuş, şehir kuzey-kuzeydoğuya doğru gelişmeye başlamıştır”.


Gazimağusa’nın en güzel bölümü  Eski Şehir bölümüdür. Girne’den Gazimağusa’ya Komtur dolmuşları ile geldiyseniz eski şehre en kolay ulaşmanızın yolu dolmuştan “Petek Pastanesi’nde” önünde sizi indirmesini istemenizdir. Kendi aracınızla veya otobüsle geldiyseniz Eski Şehre Kara Kapısı başta olmak üzere diğer iki kapıdan da girebilirsiniz. 


Eski şehir 15  metre yüksekliğinde, 8  metre genişliğinde surlarla çevrilmiştir.  Şehir surları Lusignan döneminde yapılmış, XVI. yüzyılda Venedik döneminde Osmanlılara karşı güçlendirilmiştir. Surların üzerinde 15 burç, iki anıtsal kapı bulunur. Ancak İngiliz döneminde bunlara iki kapı daha eklenmiştir.


İki anıtsal kapıdan “Kara Kapısı” taş bir köprüyle “Fevzi Çakmak Bulvarı’na” bağlanır.  Kara Kapısı’nı koruyan yarım ay şeklindeki “Rivettina- Ravelin Burcu”; Venedikliler şehri teslim ederken beyaz bayrak salladıkları için halk arasında “Akkule Burcu” olarak bilinir. Burçta geçit ve top yuvalarına ek olarak bir şapel ve zindan olarak kullanılan yer altı odaları bulunur.    Kara kapının iç tarafında Turizm Bürosu yer alır. Turizm bürosunun önündeki küçük meydanın hemen yanında yer alan taş rambadan  Akkule Burcu’nun üzerine  çıkarsanız buradan tüm şehri eski ve yeni bölümü ile uzaktan  Maraş Bölgesi’ni   görme ve şehri daha iyi tanıma olanağına sahip olursunuz. Buradaki oldukça geniş ancak son derece bakımsız, ot bürümüş surların üzerindeki yoldan yürürseniz eski şehri ve surların altındaki hendekleri daha yakından görebilirsiniz. 


İkinci anıtsal kapı “Deniz Kapısı’dır”. Bu kapı deniz tarafında Petek Pastanesi’nin tam karşısında yer alır. Halen kapalı olan bu kapının üzerinden de surların üzerine çıkabilir. Limanı ve Maraş Bölgesi’ni uzaktan görebilirsiniz. Deniz Kapısı’nın girişinde, duvar kenarında,  Lusignan veya Venedik döneminden kalan mermer  bir “Aslan Heykeli” yer alır.


Eski şehirdeki en görkemli yapı; eski şehrin her tarafından  görülen,  Kıbrıs’ın en eski ortaçağ yapılarından biri olan Gotik “St. Nicolas  Katedrali’dir”. Katedral Lusignan döneminde 1298-1312 yılları arasında inşa edilmiştir.   Lusignan kralları, Lefkoşa’daki St.Sophia Kilisesi’nde önce “Kıbrıs Kralı” ünvanı almış,daha sonra, bu katedralda  “Kudüs Kralı” ünvanı kazanmışlardır.  Katedral; üç giriş kapısı ve ortadaki büyük giriş kapısının üzerindeki gül penceresi ile hala muhteşem bir görüntüye sahiptir. Katedral Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş, daha sonraki tarihlerde camiye,  şehri alan Osmanlı Ordusu’nun komutanı  “Lala Mustafa Paşa’nın” adı verilmiştir. Namaz saatleri dışında ziyaret edebileceğiniz “Lala Mustafa Paşa Cami’nin içi de dışı gibi görkemlidir. Katedralin önündeki dev ağacın – “Ficus Sycomorus”- katedralle aynı yaşta olduğu tahmin edilmektedir.


Caminin  karşısında;  Lusignan döneminde yapılan bir saray üzerine Venedik döneminde yeniden inşa edilen, depremlerden büyük zarar gören; “Venedik Sarayı’nı ( Del Preveditore Palace)” görebilirsiniz. Sarayın günümüze kadar ayakta kalan cephesinde bulunan dört granit sütun Salamis’den getirilmiştir.  Sarayın katedrala bakan köşesinde  Namık Kemal’in hapis edildiği   iki katlı  küçük taş bina bulunur. Taş binanın yan tarafındaki binada   Namık Kemal’in sürgün emri başta olmak üzere bu döneme ait bazı belgelerin sergilendiği tek odadan oluşan  “Namık Kemal Müzesi’ni” ziyaret edebilirsiniz.


Saray kalıntılarının hemen yanında yer alan kalıntı ise “Saint Francis Kilisesi’ne” aittir.  Sarayın yakınında,  1359 yılında Gotik tarzda kilise –“Church of Saints Peter and Paul” olarak inşa edilen, 1571 yılında camiye çevrilen, İngiliz döneminde buğday deposu, daha sonra halk evi, kütüphane olarak kullanılan  sarı taştan yapılmış  “Sinan Paşa Cami- Buğday Cami” yer alır.  


Eski Şehrin en canlı bölümü; Katedralin civarında yer alan sokaklar ve Namık Kemal’in heykelinin bulunduğu küçük “Namık Kemal Meydanı’dır”. Katedralin hemen yanındaki  “Gazimağusa Medrese Binası’nın” bulunduğu “Liman Yolu Sokağı’nda” yer alan eski tahıl depoları; günümüzde hediyelik eşya satan dükkanlara ve cafelere çevrilmiştir. Yerel yemek yapan  küçük lokantaların bulunduğu “Bandabuliya”, meydandaki cafeler, sokağın sonunda köşede yer alan “Petek Pastanesi”  tarihi atmosfer içinde kısa bir kahve veya yemek molası vermek için uygun mekanlardır.


Namık Kemal Meydanı’nda dikkati çeken diğer kalıntı;  Kışla Sokağı’nın  köşesinde yer alan  “Cafer Paşa Hamamı’dır”.  Bu sokakta ayrıca “İkiz Kiliseler” olarak bilinen bitişik iki ortaçağ kilisesi’nin – “Church of the Knights Templar ve  Church of the Knights Hospitaller” kalıntılarını da görebilirsiniz.  


Petek Pastanesi’nin köşesinden sola doğru döndüğünüz zaman kısa bir yürüyüşle “Othello Kulesi’ne” ulaşabilirsiniz. Kalenin adı  “William Shekespeare’nin Othella Oyunu’ndan” gelmektedir. Kale; XII. yüzyılda Lusignan döneminde limanı savunmak amacıyla inşa edilmiş, 1492 yılında Venedikliler tarafından  güçlendirilmiştir. Kalenin girişinin üzerinde yer alan Salamis Kalıntılarından getirildiği tahmin edilen  mermerde, Venedik Cumhuriyeti’nin resmi simgesi olan “Kanatlı Aslanı” ve kalenin mimarinin adını görebilirsiniz. Kulelerden ve  koridorlardan oluşan kalenin; otlarla kaplı avlusunda yer alan yemekhane ve üzerindeki yatakhane Lusignan dönemine aittir. Avludaki topların bir bölümü Osmanlı, bir bölümü İspanyol yapımıdır. Eski şehri ve limanı seyredebileceğiniz  kalenin iç ve çevresi son derece bakımsızdır.

Şehir surları üzerindeki diğer önemli Burç; deniz tarafında, surların güneydoğu köşesinde   yer alır.  Petek Pastanesi’nden sağa doğru devam eden, halen tamirhane olarak kullanılan eski depolarla kale surları arasında uzanan Canbulat Caddesi boyunca yürüdüğünüzde, “Canbulat Burcu’na” ulaşabilirsiniz.. Daha önce “Arsenal” olarak bilinen burca  Osmanlı kuşatması sırasında bu girişteki döner çarka atıyla saldırarak onu işlemez hale getiren ve bu sırada şehit düşen komutanın anısına Canbulat adı verilmiştir.  Burç’ta “Canbulat Paşa’nın  Mezarı” ile Türk  folklor sanatı ile ilgili eserlerin yer aldığı küçük  müzeyi görebilirsiniz. Burcun bulunduğu alandaki  liman giriş kapısının iki duvarına Osmanlı kuşatması resmedilmiştir.


Bu tarihi eserlerin dışında eski şehrin tüm sokakları çok sayıda kilise, hamam, tarihi ev kalıntılarıyla doludur.  “Greklerin St. George Kilisesi”, “Ermeni Kilisesi”, “Carmelite Kilisesi”, “St Antonio Kilisesi”, “St. Anne Kilisesi Kalıntıları”, “Kertikli Hamamı” ve “Kızıl Hamam” bunlardan bazılarıdır.


Canbulat Burcu’ndan kale surlarının dışına çıktıktan sonra bir süre  yürürseniz   Halen şehrin BM kontrolünde olan “Maraş (Varoşa)”  sınırına ulaşabilirsiniz. Burada sahilden veya sınır kapısına yakın bir mesafeden  1974 Askeri Harekatı’ndan bu yana boş duran  yıpranmış büyük  otellerin, kilise ve evlerin bulunduğu Maraş bölgesinin küçük bir bölümünü görebilirsiniz. 

Gazimağusa çevresinde mutlaka görmeniz gereken tarihi yerlerin başında şehre 8 kilometre  uzaklıktaki “Salamis Antik Şehir Kalıntıları”  gelir. Salamis M.Ö.XI. yüzyılda kurulmuş, Helenistik, Roma ve Bizans döneminin izlerini taşıyan, yüzyıllarca  adanın ana limanı ve  merkezi olan bir şehirdir. Roma döneminde altın çağını yaşayan şehir   648 yılındaki Arap istilası, depremler ve diğer doğal afetler sonucunda tahrip olmuştur. Halen şehir kalıntılarının bulunduğu alan Kıbrıs’ın en önemli sit alanı olarak kabul edilir. Geniş bir alana yayılan kalıntıları    gişeden alacağınız harita doğrultusunda gezmeniz  kalıntıları daha iyi anlayabilmenizi sağlar. Sit alanında yer alan  sportif faaliyetlerin yapıldığı “Gymnasium”, “Hamam”,  “Anfitiyatro”, halen yaz festivallerinde kullanılan 15.000 kişilik “Tiyatro”, “Roma Villası”, “Agios Epifanio”, “Kambanopetra Bazilikaları”, “Roma Agora”, “Zeus Tapınağı Kalıntıları”  görülmeye değer güzelliktedir.

Salamis’in 1  kilometre batısında yer alan “Salamis Nekropolü (Necropolis) –Kral Mezarları” M.Ö. VII ve VIII. yüzyıllara ait  kral mezarlarını içerir. Bugüne kadar açılan mezarlardan döneme ilişkin  önemli bulgular elde edilmiştir. Mezar kazılarından kralların değerli eşyaları, atı ve hizmetkarlarıyla  gömüldüğü belirlenmiştir. Burada bulunan küçük müzeyi gezerseniz mezarlarla ilgili bilgi edinebilirsiniz.

Salamis Nekropolü’nün  yakınında yer alan “St. Barnabas  Manastırı”;  Hıristiyanlığı yaymak üzere Kıbrıs Adası’na gelen “St. Barnabas” adına  onun ölümünden 400 yıl sonra bir Ortodoks papazının rüyasında gördüğü yeri kazması sonucu bulduğu azizin kemikleri ve eşyalarının bulunduğu yere dönemin Bizans İmparatorunun yaptığı  bağışla 477 yılında yapılmıştır. Ancak Arap akınları sırasında manastırın yıkılması üzerine halen burada bulunan kilise, 1756 yılında, eski kilise kalıntıları üzerine yeniden inşa edilmiştir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç tarafını saran geçmişte papazların yaşadığı odalardan oluşmuştur. Kilisede  halen XVIII. yüzyıldan kalma ikon koleksiyonu sergilenmektedir. Manastırın avlusunda Salamis’ten getirilen tarihi eserler yer almakta, papazların yaşadığı odalar “Arkeoloji Müzesi” olarak hizmet vermektedir.

Gazimağusa aynı zamanda plajları, temiz denizi ile tanınan bir şehirdir.  Gazimağusa ile Gazimağusa Boğaz arasındaki kıyı şeridinde  güzel plajlar bulunur. Bunlar arasında; Şehir merkezindeki “Palm Beach”,   Gazimağusa’nın 5.5  km kuzeyinde, Gazimağusa-Karpaz anayolu üzerindeki “Glapsides”, Gazimağusa’nın yaklaşık 25 km kuzeyindeki “Boğaz’da( Bogazi)” yer alan küçük plaj sayılabilir. Boğaz ayrıca küçük balıkçı lokantalarıyla   güzel bir balık ziyafeti çekebileceğiniz şirin bir yerdir. 

------------------------------------------------------
*Bu yazı iki farklı tarihde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yaptığım seyahat sırasında gördüğüm yerler, edindiğim izlenimler ve aşağıda yer alan kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.

Dk, Eyewitness Travel Guides, Cyprus,  Dorling Kindsley Limited, Great Britain, 2006. ISBN -13:978-1-40531-283-7; ISBN-10: 1-4053-1283 1.
Kuzey Kıbrıs Müze Dostları Derneği, Kuzey Kıbrıs Kültürler Mozaiği, A Turizm Yayınları, İstanbul,2009, ISBN 978-975-7528-90-6.
North Cyprus Tourist Guide 5. 2009-2010 (Turizm Bürolarından alabilirsiniz).
Reyan Tuvi, “Yazı Afroditin Adasında Yakalayın”, 24 Ağustos 2007, Hürriyet Seyahat Özel Kıbrıs  Eki.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü, “Bellapais Manastırı” (Broşür).
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü,”St. Hilarion Kalesi” (Broşür).
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü,”Girne Kalesi” (Broşür).
http://www.kibristatatile.com/kibris-tatili/gormeden-donmeyin/girne/
http://www.kibristatatile.com/kibris-tatili/gormeden-donmeyin/lefkosa/
http://www.kibristatatile.com/kibris-tatili/gormeden-donmeyin/magosa/
http://www.cypnet.co.uk
http://www.girne.com
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=167
http://www.kktcb.eu/index.php?men=251

 

SEYAHATLER

AVUSTURYA

Avusturya Cumhuriyeti; Orta Avrupa'nın güneydoğusunda yer alır. 83.858 km²   yüzölçümüne sahiptir.  Batıda Liechtenstein ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde  Almanya ve Çek Cumhuriyeti  ile komşudur.

daha fazlası
BOSNA HERSEK

Bosna Hersek 51.147 km² yüzölçümüne sahip bir Balkan ülkesidir. Ülke; kuzey, batı ve güneyde Hırvatistan, doğuda Sırbistan,  güneyde Karadağ ile komşudur. Ülkenin kuzey bölgesi “Bosna”, güney bölgesi “Hersek” olarak tanınır.

daha fazlası
SİNGAPUR

Singapur Güneydoğu Asya’da yer alan bir ada devletidir. Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi arasında Malakka Yarımadası'nın güneydoğu ucunda yer alır. Kuzeyde Malezya'nın Johor Eyaleti, güneyde  Endonezya'nın Riau Adaları ile çevrilidir. Anakaradan Johor Boğazı ile ayrılır. Malezya’ya iki uzun köprü ile bağlanır. Güneydoğu sahilindeki 63 küçük ada ile birlikte yüzölçümü yaklaşık 682 km2 civarındadır. Dünyanın en küçük yirmi ülkesinden biridir.

daha fazlası
FAS KRALLIĞI

Fas Krallığı, kuzeybatı Afrika'da  yer alan Arap ülkesidir. İspanya’dan  Cebelitarık Boğazı ile ayrılır.  Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'na kıyısı olup, Afrika'nın Avrupa'ya yaklaştığı uçta, Avrupa’ya 14  km uzaklıktadır.  Afrika'nın en ucundaki “Tangier” şehri Fas'a,  Fas topraklarındaki “Ceuta” ve “Melilla” İspanya'ya aittir. Yüzölçümü 446.550 km2, güneyinde hak iddia ettiği,1975'ten beri yönettiği Batı Sahra dahil edilirse 710.850 km2 ‘dir.

daha fazlası

Copyright 2010. Privacy Policy | Terms of Use | XHTML | CSS

Design by MEHMET KEREM PALA

>